-“Uzayda ne var?”
‘Hiçbir halt yok.’
Hiçte motive edici değil.
Bu sebeple NASA gibi kurumlar insanlığın uzay coğrafyasına ilgisinin kaybolmaması için türlü türlü araştırma yapıp 80 ışık yılı uzakta Dünya ile aynı doğal koşullara sahip gezegen olduğunu falan açıklıyor. En son ışık yılları uzaklıkta organik bazı canlı izlerine rastlandığı duyuruldu.
Uzay mevzularına doğal içgüdü ile bakınca; insan evladı ayak bastığı her gezegeni sulamalı. Yani bir gezegene su deymemişse Dünya o gezegene gidememiş demektir. Kimisi buna gezegene abdest aldırmak ya da vaftiz ettirmek gözüyle bakabilir. Sakıncalı bir durum olarak görünmüyor.
Uzaya bakıldığında; uzayın çoğu hiçlik midir? Ya da uzayın çoğu birşeyler midir?
Alan genişliği ele alındığında uzayın çoğunun boşluk, hiçlik olduğu bellidir. Bu durumda uzayda hiçbir halt yok diyebilir miyiz?
Türk Mitolojisi’nde “Gök Kapıları” kavramı var. Fezaya açılan kapılar. Bu öyle bir şey ki, Dünya’da özel bir yerde bir kapı eşiği var. Buradan geçince bir anda kendini Uranüs’te buluyorsun. Özel kapılar bunlar. Çok eski oldukları için artık toprağın altında kalmış olmaları ihtimali yüksektir.
Maalesef yüksek teknolojili teleskoplarla donatılan rasathanelerin sayısının çoğalması ile insanlar kendi teleskoplarıyla göğe bakmayı bırakır oldular. Yeni bir şey keşfetmenin imkansızlığına kapılan düşüncenin sonucudur bu. Evet doğru, Dünya’nın dört bir yanına dağılmış dev rasathaneler uzayı olabilecek en iyi biçimde gözlüyor. Ve ancak şu unutulmamalı: Dünya’da bulunulan konum değiştikçe fezayı görüş açısı da değişmektedir. Yani ekvatordaki bir kişi bir yıldızı görebilirken kutuplardaki bir kişi göremeyebilir. Bu demektir ki Dünya’da ne kadar çok yerden uzaya bakılırsa o kadar iyidir.
İnsanları heyecanlandırabilecek şeyler; Güneş Sistemi’nin dışına ilk çıkan insan!
İnsanlar merak ediyor: “Uzayda yerçekimi olayını nasıl çözeceğiz?” Bu sorunun cevabı aslında uzay coğrafyasının kendisidir. Bu dev Evren’de bazı gezegenlerde yerçekimi taşı denilen şey vardır. Bu öyle bir taştır ki etrafında manyetik bir alan oluşturarak Dünya’dakine yakın benzerlikte yerçekimi sağlamaktadır. Bu tür şeylerin bu koca Âlem’de olmayacağını düşünmek aslında gerçekçilik ile çelişen bir durumdur. Konu uzay olduğunda, olması ihtimali olmaması ihtimalinden daima daha fazladır.
Uzay sıkıcı. Uzay boş bir bozkır adeta. Hiçbir şey yok. Sadece küre şeklinde kayalar. Bunlara da gezegen deniliyor işte.
Gençlik Gezegeni! Palavra! Neymiş efendim bir gezegen varmış, buraya gidip buranın suyunu içip, otunu, bitkisini yiyince vücut kendini evvelleştirici seviyede yeniliyormuş. Bu gezegende bir sene kalıp 10-15 sene gençleşilebiliyormuş. İnsanların çoğu 20-30 senede bir bu gezegeni ziyaret ediyormuş. Yalan! Bomboş! Dımdızlak bir hacim bütün bu Evren aslında!
Hangisi daha makul: keşfedilmeyi bekleyen mucizeler mi, gereksiz-kurak-çorak bir hiçlik silsilesi mi?
-İstanbul’da ara sıra hayatım boyunca görmediğim kuş tipi görüyorum. Bu ender bir olay. Ve aslında doğal: İstanbul’un coğrafi konumu bazı kuş türlerini tekil olarak buraya çekiyor.
Kırmızı gagalı, siyah başlı ve gri gövdeli kuş gördüğümde fotoğrafını çekmiştim.
-Tut ki Afrika’daki meşhur Serengeti Göçü yön değiştirdi. Milyonlarca bizon Nil’i geçiyor ve Mezopotamya üzerinden Anadolu’ya geliyor ve İstanbul’a doğru gidiyor. Durumun garipliği seni alarma geçirmez mi?
Ne yaparsın o durumda? Uzun zaman yetecek erzak alıp evine kapanıp olup biteni mi izlersin? Köydeki evin sığınak gibi bir bodrumu mu vardı?
-Şu güzel olabilir; Afrika’nın göbeğinde bir Türk Ormanı. 6 ülkenin sınırlarına yayılan devasa bir orman. Finansörü Türkiye, proje uygulaması Türkiye. O zaman Dünya’ya milli kimliğimiz ile ilgili bilgiyi sunmuş oluruz.
Ancak bunu yapabilmemiz için önce kendi yurdumuzu ormanlaştırmalıyız.
Şu net ve yadırganamaz bir gerçek: Türkiye’deki ormanlık arazi her geçen sene azalmaktadır. Bunu tersine çevirmemiz gerekli. Orman demek kaliteli hava demektir. Bir insan için havadan, sudan daha önemli bir şey var mıdır? İşte o havayı temiz tutar ormanlar. Kütahya’nın yemyeşil ormanlara kavuşması demek Eskişehir’in, Bilecik’in, Afyon’un, Denizli’nin havası daha temiz olacak demektir. Yani ormanlar sadece bulundukları yerin coğrafyasında değil, geniş çapta bir alanda etkilerini gösterebilmektedirler. Şartlar gereği odunculukta bir İsveç ya da Norveç olamayacağımızı anlamak zor olmasa gerek. Ve bununla beraber şartlar gereği eksantrik ağaçlara coğrafyamız Anadolu’da yer verebiliriz. Yani odun miktarında İsveç olamasakta, odun kalitesinde İsveç’i geride bile bırakıyor olabiliriz.
Yani odunculuk amacı ile de ormanlarımızı çoğaltma yoluna gidebiliriz.
İstanbul-Ankara Otoban yolculuğu bundan 30 yıl evvel daha çorak bir coğrafyanın içinden geçiyordu. Bolu Geçidi aşıldığı anda, dağın öte tarafından başlayan bir yeşilliksizlik yolculuğa hakim oluyordu. Aradan 30 yıl geçti. Ve şimdi yolun sağında ve solunda, pek çok yerde ağaçlandırma yapılmış olduğu görülüyor. Yani birileri elinden geldiği kadar birşeyler yapmaya çalışmış ve çalışıyor. Ve ancak dev bütçeli bir ormanlaştırma projelendirmesi Türkiye’de gündeme dahi getirilmiyor. İstanbul-Ankara otobanının etrafı halen çoğu yerde sarı otlardan ibaret.
Yahu koca Türkiye’yi sarsacak bir bütçe değildir bu. 50 milyon ₺ ile devasa ormanlaştırma çalışmaları yapılabilir. Ormanın müdafaası daha kolaydır.
-Dünya aslında koca bir mantar.
-İki ağacın dalları birbirine dokunuyor. 140 sene sonra ağaçlar kurumaya yüz tutuyorlar. İkisininde en son sararan kısımları birbirlerine değen bölümler.
Doğa romantik tabii.
-Bazı hayvanlarla ahbaplık kurma isteği doğaldır. Örneğin ayı hayvanı ile dost olma isteği. Ayı arkadaşın var, şakalaşıyorsunuz, seninle kavgaya geliyor falan. Yunusu pek istemem. Yavşak bir üslubu var. Hoplamalar zıplamalar, kikiki falan… Yüzünde bir sırıtış. Hayırdır? Hayat mutluluktan mı ibaret? Köpek balığı arkadaş iyi olur ama. Denizin ortasında “Tut oğlum! Tuts!” diyorum, gidiyo ısırıyo herifi.
-Kutup ayısına Dünya’nın selameti için ne yapmamız gerektiğini sorduğumuzda “insanları öldürmeli” diyor. Hayvanların en büyük düşmanı insan! “Hayvanlara karşı savaş açıyoruz!” diyor Almanya Şansölyesi! Tankla öküz vuruyorlar falan.
-Uzayda su bulmak. Hayır… uzayda bir gezegen ya da gök cisminde değil. Safi uzayın kendisinde su bulmak. Boşlukta dalgalanmakta olan bir su birikintisi. Uzayda öylece dolanıyor. Peki bu su ile bizim su aynı mı? İkiside H₂O mu? Öyle olsa bile sudan suya tat farkı bile olduğuna göre uzayda bulunacak sudan değişik beklentiler içerisine girebiliriz.
-Bezelye taze fasülye ile nohutun birleşimi gibi.
-Dünya’da iki tip hayvan vardır:
1-Gördüğünde kaç
2-Zararsız
bu kadar.
İnekler her yıl aslanlardan fazla insan öldürmektedir. İnek vahşeti!
-Dünya’da yaşamak mı daha güvenli, uzayda mı? Yazıklar olsun. Dünya Dünya diye bağırınıyoruz ama elimizde olsa hepimiz başka bir yere göçeriz.
-Geçen gün bir haber ürpertici idi: Güneş’te oluşan delik. Resmen Güneş’e bakınca öteki taraf görünüyordu teleskopla alınan resimde. Allah muhafaza sanki Güneş ortadan kalkıyormuş gibi.
Korktum açıkçası.
Bugün 8 Haziran 2023 Perşembe 16:42 İstanbul Bahadır Gezer
zehirzemberek.com
2023 © bahadirgezer.blog/zehirzemberek Her Hakkı Mahfuzdur.
Doğa 4