2023 © zehirzemberek.com Bahadir Gezer Tüm Hakları Saklıdır.
zehirzemberek.com
Ulaşım 3
-İstanbul Havalimanı’nı Amazon.com ve Fedex Cargo firmaları gibi, kendi uçak filolarına sahip kuruluşların ana üssü haline getirmek işten bile değildir. Yapılması gereken bu gibi dev firmalara İstanbul’un avantajlarını tane tane anlatmaktır. Eğer temel karargah olarak İstanbul Havalimanı’nı seçerlerse ne kadar yakıt tasarrufu yapılacağını anlatmak gerekir. Zaman açısından İstanbul’un üç kıtaya birden en yakın yer olması hasebiyle büyük avantaj elde edeceklerini hatırlatmak gerekir. Hava yolu ile İstanbul’a ulaşan devasa miktarda kargonun tırlar aracılığıyla Balkanlar ve Anadolu/Mezopotamya ve Ortadoğu’ya, Kafkaslar üzerinden Orta Asya’ya ulaşacağını kestirmek pekte zor olmasa gerek. Uçak filosu ana üssü olarak İstanbul Havalimanı’nı tercih eden firmalara bedava tır park alanı tahsis edilebilir. Kıyaklar da var yani. Ve ancak bunları anlatabilmek için adam akıllı dil bilen insanlar gerekmektedir. Şu anda Türkiye’de yabancı dil bilmek hor bile görülebiliyor. “Onlar senin dilini öğrenmiyor da sen niye onların dilini öğrendin?” Tartışmaya girilir mi bununla? Bizim ihtiyacımız olan Dünya insanlarıyla direkt iletişim kurabilen hariciye ve maliye çalışanlarıdır. Ve ancak durum bu değil. Maalesef torpil mekanizması Türk Dışişleri’ni iş bilmez, dil bilmez, üslupsuz, kalibresiz bir kitle ile doldurmuştur. Bu durum ülkenin her sahasında böyledir. A Milli Futbol Takımı oyuncularının bile bazıları torpillidir. Doktorlar torpilli, savcılar torpilli, imamlar torpilli, öğretmenler torpilli, polis memurları torpilli uzar gider bu böyle. Her mecra torpilli dolu.
Bu yüzden ilerlemekte güçlük çekiyoruz.
Eğer kaliteli uluslararası ticaret memurlarımız olsa idi, giderlerdi, anlatırlardı meramımızı. Dinleyen ise bizim memurumuzun yabancı dili ne kadar ustalıkla kullandığına hayran vaziyette anlattıklarını pür dikkat dinler. İngilizce biliyorum diye yontulmamış kazma aksanı ile İngilizceleşenler’den değildir bahis konusu.
Biz Türkiye’nin anlaşılmadığından yakınıyoruz ve ancak Türkiye’yi hakkı kadar anlatamıyoruz. Basitçe şu bir kıstastır: Dünya’nın en büyük kütüphanesi Library of Congress, yani namı değer Copyright. Buranın arşivinde kayıtlı olan çalışma sayısı en yüksek 10 ülkeden biri midir Türkiye? Ulusal Kütüphanemiz’de var olan kitap sayısını Dünya’nın ilk 5’ine sokabiliyor muyuz?
Bunlar önemli.
Bunları yapabilmemiz için yazmamız, okumamız, öğrenmemiz, anlatmamız gerekir.
Eğer bu alanda iyi olabilirsek işte o zaman Amazon.com’u İstanbul’u ana üs yapmaya ikna edebiliriz. İsrail Havayolları, Virgin Havayolları İstanbul için tam da biçilmiş kaftan adaylardır.
Ve fakat biz gider de 2020’li yıllarda metro bağlantısı olmayan havalimanının açılışını yaparsak, Dünya bizi ciddiye almaz.
Üzerinden ray geçmeyen köprüler inşa edersek, alkolsüz bira, etsiz çiğ köfte yaparsak Dünya bizimle dalga geçer. Ve biz Dünya’ya katılır ve kendimizle dalga geçeriz.
İletişim kurduğumuz ülkeleri tanıyan, bilen, hisseden ve hatta o ülkenin çıkarlarını savunan diplomatik personele ihtiyacımız var. Ve ancak mevcut vaziyette Arapça bilmeyen Arap ülkesine, Hindu bilmeyen Hindistan’a gönderiliyor Türkiye’yi temsilen. Bu resmen rezil olmaktır.
İstanbul Havalimanı inşası ile Atatürk Havalimanı’nın kapanması ayrı konular olarak ele alınabilir.
Atatürk Havalimanı’nı kapatmak sağlık dışı ve akıl almaz bir durumdur. Hazır metro bağlantısı var. Şehrin içi sayılabilecek bir kurtarılmış saha. Protokol Havalimanı. İstanbul Havalimanı trafiğini artırmak derdi ile kapatıldıysa en azından ulusal uçuşlar için açık tutulması daha makul olandı. Tıpkı Washington DC’de ki gibi. Ronald Reagan Havalimanı şehrin neredeyse içindedir. Metro ile ulaşımı şehrin her yerine en fazla yarım saat uzaklıktadır. Bu havalimanı yalnızca ulusal uçuşlara açıktır. Uluslararası uçuşlar şehrin Virginia Eyaleti tarafında yer alan Dulles Havalimanı’ndan yapılır. Ancak Dulles Havalimanı’na gitmek kesinlikle Ronald Reagan Havalimanı’na gitmek kadar kolay değildir.
Böyle bir sistem aslında daha makul olandır. Ronald Reagan Havalimanı ayrıca protokol havalimanı’dır.
Atatürk Havalimanı’nı kapatmak ve hızla yıkmak sıfatlanamayacak bir eylemdir.
Ancak bu şu anlama gelmemeli: “O zaman İstanbul Havalimanı hiç iş yapamasın!” İstanbul Havalimanı’nı Dünya’nın en işlek havalimanı haline getirebilmek için uğraşmanın, düşünmenin, üretmenin önemi unutulmamalı. Olan oldu. Artık bu yapı inşa edildi. Bundan faydalanmanın yolu aranmalı. Vergisiz benzin takviyesi yapılırsa havalimanında benzinin çok ucuz olması sağlanabilir. Bu ise tabii ki farklı havayollarını İstanbul aktarması yapmaya yöneltebilecektir. Kabin içi ikram erzakının en kalitelisi ve en ucuzunu sunabilirsek diğer havalimanlarını geride bırakmış oluruz.
Ancak en önemlisi başta anlatılan mevzu; yani Amazon.com uçak filosu ana üssü olabilmek. Anlatabilmek. İzah edebilmek. İkna edebilmek. Dil gerek, doğal aksan gerek, okur olmak gerek.
-Gerçekten; Gazi Osman Bey ya da Yavuz Sultan Selim Köprüleri’nden niye tren yolu geçmiyor?
Paris’ten Tahran’a uzanan demir yolu sisteminin tamamcıl bir biçim almasına yol açabilirdi bu.
Marsilya’nın portakalları bir buçuk günde Riyad’da olabilecek.
Belki biz de ileride bir yük tren garı inşa ederiz. Gemiler için yapılan limanları andıran bir yapıdır bu yük treni garı. Vinçler ve dev konteynerler…
Eğer konu raylı ulaşım hakkında ise diğer başka bir gerçeği kabullenmemiz gerekiyor: Hızlı trenlerimiz yeterince hızlı değil. Hızlı diye yutturuldular. Evet, önceki trenlerden hızlı ve ancak hızlı tren olarak anılacak kadar hızlı değil. Yazık. Bu gerçek hızlı trenin yapılmasını da engelleyici oldu. Japon’un hızlı treni saatte 330 km ile gidiyor, Fransız’ın hızlı treni saatte 280 km ile gidiyor. Bizim “hızlı” trenimiz saatte 140 km ile gidiyor. Eski trenlerimiz saatte 70 km ile gidiyordu. Sinir bozucu idi. Ancak trenin lokantası enfesti. Harika bir menüsü, lezzet küpü servisleri vardı.
Ama kendimizi kandırmayalım: bizim trenlerimiz hızlı değil. Normal seyreden trenler bunlar. E şehirler arası bir tren 140 km/s yapsın bir zahmet. Metro trenleri bile iki istasyon arasında 100 km/s basıyor.
Hadi bu kazığı şimdiki jenerasyon yuttu, sindirdi. Çok değil; 5-10 sene sonra insanlar “Yahu bunlar hızlı tren falan değil be!” demeye başlayacaktır.
Umalım ki sorun ray temelli olmasın. Yani umalım ki mevcut demiryolları çok daha hızlı trenleri kaldırabilsin. Yani umalım ki bu yavaş giden hızlı trenlerin yerine saatte 350 km/s basan trenleri alıp bir değişim yapabilelim. Yoksa onca viyadük, onca köprü, onca emek boşa gidebilir. Yani ray sistemimiz gerçekten hızlı giden trenleri taşıyabiliyor olursa bu bizim için gerçekten iyi olur.
Yük taşımacılığı ise apayrı bir mevzu. Amerika’da yüzyıl önce şöyle bir durum vardı: bir adam oradan buradan ayırıp, biriktirip bir lokomotif alıyor. Çok güçlü bir makine değil. En fazla 12 vagon çekebilecek güçte. Bu vagonu ulusal ray sistemine dahil ediyor ve yani ray üstüne çıkarıyor. Sonrası Üsküdar-Ümraniye minibüsleri mantığı. Treni ülkenin kırsalında kurulmuş fabrikaların yakınlarındaki istasyonlara sürer. Ülke coğrafyasında pek çok fabrikanın kendi demiryolu istasyonu bulunmaktadır. Buralara uğranarak kargo alınır. Bir iki derken 12 vagon dolar ve son menzile yolculuk başlar. Bir vagonu 30 $’dan taşısa 360 $ eder. O zamana göre deli para. Ancak pek çok risk var. Demiryolu ağı o kadar yoğun ve kompleks ki tıpkı kılcal ve ana atar damarları andırıyor. Yüzyıl önce devlet tüm bu demir ağı sisteminde güvenliği sağlayamayabiliyor. Yani bazen trenler eşkıyalarca soyulabiliyor. Sigorta sistemi işi çözmüyor. Çünkü sigorta varken de tren işletmecisi kendi trenini soyduruyor. Hele bir de yolcular arasında kalantor biri varsa direkt eşkıyaya haber çakıp treni soyduruyor. Sonra sigortadan sözde zararını alıyor. Bir taşla iki kuş. Anlat anlat sonu gelmez. Peki bunları anlatmanın manası nedir?
Biz de de minibüs yolu gibi işlek demiryolu sistemi kurulabilir. 100 senedir söylüyoruz ve halen yapmıyoruz.
“Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan. Türküz! Cumhuriyet için göğsümüz tunç siperi.”
Ana yurdu ören demir ağlar şehit/gazi tüm atamızın siper ettiği tunçtan göğüsleridir. Burada tren yolları ile ilgili bir ifade bulunmamaktadır. Bunu da hatırlamakta belki fayda vardır.
-6 kişilik, 8 kişilik uçaklar. Aktarmalı uçuşlarda ya da iç şehirler arası (örneğin Trabzon-Erzurum) uçuşlarda ideal olabilir. Ancak herkes en büyük uçak hevesindeyken küçük uçak almak eleştirilebilir. Kütahya’dan Selanik’e uçacağız ve 4 kişiyiz. Bu güzergah çok yolcu alan bir güzergah değil. Kütahya Havalimanı’nda bekleyen 4 kişilik bir THY Hürkuş uçağı bizi alıyor ve Selanik’e götürüyor. Uçak küçük olduğu için benzin masrafı oldukça azalıyor. Bir Jumbo jet değil bu sonuçta. Kaba tabir ile küçük bir pırpır uçak. Yüksek kalitesi ve verimliliği küçük uçakları dev havayolu şirketleri için tekrar cazip hale gelebilir.
-Toplam 6 bine yakın otobüsü olan İBB İETT elektrikli otobüse geçerse kurtulacağı mazot faturasının miktarını tahmin edebilir misiniz? İETT’nin günlük mazot masrafının 13 milyon Lira olduğu söyleniyor. Bu yılda 4 milyar 745 milyon Lira demek. Yavuz Sultan Selim Köprüsü 4 milyar Lira’ya mâl edildi. 4 milyar Lira demek 8 tane Seyrantepe Stadı demek.
Eğer elektrikli otobüsler İETT filosunu oluşturacak olursa günlük enerji tüketiminin en fazla 100 bin Lira tutacağı öngörülüyor. Hatta bu kadar bile değil.
Mazotlu çalışan yüksek kalite otobüslere gelince… Makul olan bu otobüslerin sera gazı salınımı göreceli olarak az olan taşrada kullanılmasıdır. Çünkü kalabalık bir şehirde 5000 otobüsün mazot yakması ile 9 köyü birbirine bağlayan bir hatta sefer eden 1 tane mazotlu otobüsün etkisi kıyaslanamaz. Böylece taşrada da yüksek kalite otobüsler kullanılmış olur.
Elektrikli otobüsleri kendi iç imkanlarımız ile üretirsek kallavi olur. Çıta şu olmalı: Bugün İETT’de hizmet veren bir Mercedes otobüsü ele alalım. Bu otobüsün kaldırabildiği, taşıyabildiği yük ile çeşitli yol şartlarına verdiği tepki ile elektrikli otobüsünkini kıyaslarız. Eğer elektrikli otobüs performansta geri kalmıyorsa iyi üretmişiz demektir. Elektrikli otobüslerden halihazırdaki otobüslerden daha fazla performans göstermelerini beklemek gereksiz.
Eğer İBB’nin bu devasa yatırım ile muhteşem bir bütçe rahatlamasına kavuşması sağlanırsa Belediye ile iş yapan sayısız işletmede rahatlayacaktır. Onbinlerce hayatı direkt etkileyecek bir durumdur bu.
Ve tüm bunlara ilaveten bir de doğayı koruma hali işin içine girecektir. Bu kısmına şu anda değinilmiyor bile.
-Demiryollarında illâ ve mutlaka upuzun trenlerin mi yol alması gerekmektedir? 4-5 kişilik, normal bir otomobil büyüklüğünde taşıtları raya çıkarmayı düşünmek çok mu saçma? Haydarpaşa tren garında bekleyen 4.000 adet raymobilin sürücüleri gara gelirler ve raymobillerini alıp demiryolu ağına girerler. Örneğin Kocaeli’ne gidecek. Gideceği yeri sisteme akıllı telefon yoluyla girmesi bile yeterli olacak. Yüksek güvenli analitik sistem raymobillerin ve trenlerin birbirlerini riske etmeyecek biçimde hareket etmelerine olanak sağlar.
Çokta ciddiye almamalı.
-Cumhurbaşkanlığı treni. Avantajı şu: ATA uçağına sığan kargonun tabii ki bir istiap haddi var. Taşınabilecek yolcu sayısı kısıtlı. Ve ancak Cumhurbaşkanlığı treni 15-16 vagon olduğu düşünülürse muazzam miktarda yolcu ve kargo taşıyabilir. Bu ise bazen çok önemlidir. Cumhurbaşkanlığı treni ile Avrupa ya da Orta Asya turuna çıkmak oldukça güzel olabilir. 15-16 vagonla çıkılan yolculuktan sonra yurda ulaşıldığında trenin boyu 50 vagonu geçmiş olabilir. Hediyeler… Alış-veriş…
Tren ile seyahat eden Cumhurbaşkanı ayrıca sempatiktir.
İngiltere Başbakanı tarifeli havayolu şirketi ile uçuyor. Bu ise şovenizm şımarıklığı. Dünya üzerinde İngiltere Başbakanı’nı öldürmek isteyen en az 100.000 terörist varken ve Başbakan’ın doğal hedef olmasına rağmen yüzlerce insanın hayatını riske ederek tarifeli uçuş kullanması skandaldır. Bu tip bir şarlatanlık ya da bakanlık binasına bisikletle gitmek gibi sapırdamalardan bahsedilmiyor. Cumhurbaşkanlığı treni güvenlidir. Nükleer saldırıda sağlam kalabilir. Kendi kendine 3.000 km ray döşeyebilecek kapasitededir. Dünya mutfağının en seçkin malzemeleri kiler vagonunu doldurur. Balık, kırmızı ve beyaz et için hayvanlar canlı olarak muhafaza edilir. Cumhurbaşkanı’nın “Durun. Burayı görmek istiyorum.” demesi üzerine tren durur. Dışarı çıkılır. Muazzam bir Orta Asya bozkır havası. Sabah erken… Buralarda nemi nereden bulduysa bulmuş, çiğ yağıyor sarı otların üzerine. Dağların tepesine çöken dumanlı bulutlar gibi bir sis battaniyesi otların üzerine örtülmüş. Cumhurbaşkanı diyor ki; “Konaklayalım burada bir iki gün.” der ve otağ vagonundan Cumhurbaşkanlığı otağı çıkarılır. Cumhurbaşkanı ve mahiyetindekiler Cumhurbaşkanı’nın gözüne kestirdiği dağın eteklerine kadar gelirler. Burada kamp kurulur. Çadırlar açılır, otağ kurulur. Bilim insanları çevredeki börtü böceği araştırmaya koyulur. Cumhurbaşkanı dost ülke başkanına “Ülkeniz muazzam. Yol bizi aldı. Biraz gecikeceğiz.” diyerek mesaj gönderir altına bir göçer kampından çekilmiş selfiesini koyar. Bu misafir ülke başkanını haliyle mutlu eder. Kurulan otağdan başlayan yürüyüşlerde göçerlere denk gelir Cumhurbaşkanı. Hepsine üzerinde Ay Yıldız olan kalın polar battaniyelerden verilir. Bunlar olası acil durumlar ya da felaketler için trende yer alan malzemelerdir. Tezek ile çalışan jeneratör hediye edilir göçerlere.
Askeri bir güç olan Cumhurbaşkanlığı treni kimi zaman Türkiye’de misafir edilecek ülke başkanını evinden alıp Türkiye’ye getirme görevini üstlenir.
Diplomatik sahada Cumhurbaşkanlığı treni heyecan uyandırır. Çeşitli ülke başkanları için Cumhurbaşkanlığı treninde ağırlanmak bir prestij meselesi halini alır. Üzerindeki otlardan dolayı rayları bile görünmeyen demiryollarında seyahat edebilen, bunun yanında mermi tren hızına çıkabilen bir tren. Bir teknoloji harikası.
-Metro Turizm, Kamilkoç, Pamukkale gibi firmalar İstanbul Havalimanı’nda terminal istasyon açsa? THY ile anlaşsa… Buenos Aires’ten gelen yolcu havalimanı terminalden aktarmalı otobüsüne atlayıp Sakarya Kumluca kazası Yasinli köyüne ulaşsa? Mesela yani.
-Suriye’nin Akdeniz bağlantısını kesmek ve İsrail ile komşu olmak. Rusya, Suriye yoluyla Orta Doğu’da var olmanın peşinde görünüyor ve Suriye’de bir askeri üs açma yolunda politika takip ediyor. İsrail için Türkiye ile komşu olmak demek Avrupa ile direkt bağlantı demektir. Tarihte ne yaşanmış olursa olsun, bu güven verici bir duygudur.
Avrupa Türkiye’nin Suriye kıyı şeridini işgal etmesi taraftarıdır. Çünkü Suriye’nin Akdeniz kıyılarından sayısız mülteci deniz yolu ile Avrupa’ya akmaktadır.
Türkiye işgal etmek istememektedir. Ve ancak Türkiye’deki 4 milyonu bulan Suriyeli mülteci nüfusu bir bahane olarak kullanılır ve Suriye’ye savaş ilan edilerek Suriye’nin kıyı şeridi Hatay’dan İsrail’e kadar alınır. Bu esnada İsrail’de kuntizlik yaparak kuzeye doğru Suriye topraklarını işgal etmekten geri durmaz.
Böylece Rusya’nın Akdeniz’e üs kurma planı suya düşürülür. İslamî ve Judaist Hac güzergâhları güvenlik altına alınır ve barış tesis edilir. Suriye’nin işgal edilmeyen geri kalanı ise aşiretler arası kanlı çatışmalar, kaos ve anarşi içinde kalır. Suriye’nin nüfusu her sene %5 dolayında düşmektedir. Böyle geçen yıllardan sonra artık ortada Suriye diye bir şey kalmamıştır. Fransa’nın Ortadoğu’ya hediyesi olan Suriye kendi kendini imha eder. Dünya ilk defa yeni bir konsept ile karşılaşır: Hiçbir ülkeye ait olmayan topraklar. Suriye’den geride kalan toprakları kimse sahiplenmek istememektedir. Bunun üzerine İsrail büyük bir risk alarak bu toprakları tapu sahiplerinden satın alır. Vahşi Batı formunda bir hayatın hüküm sürdüğü bu topraklara huzur ve düzen getirmek kolay olmayacaktır.
Erken ergenlikte Musevî arkadaşım “Türkiye ile İsrail komşu olsa ne güzel olur.” derdi. Bence asıl derdi Mezopotamya idi. Önemli olan Kutsal Kitaplar’da yer alan Hac rotalarının güvenliğe alınmasıdır. Roma-İstanbul-Kudüs güzergahı tamamen emniyette olmalı.
Bunlar doktrin falan değil. Düşünülmemiş olası olasılığı yüksek olanı dillendirmek sadece. Bir dayatmaya ya da “Şöyle iyidir.”, “Böyle kötüdür.” yorumlamasına gidilmemektedir.
3 Şubat 2023 Cuma 21:17 İstanbul Bahadır Gezer