-İlaç yazıcısı. Bu bir makine. Sanırım ilk defa bundan 20 yıl önce Amerika’da görmüştüm. Eczaneye gidip reçeteyi veriyordum, adam arkadaki bir makineden ilaçları alıyordu. İlaçlar sanki otomatik fırındaki lahmacunlar gibi bir bandın üzerinden bana verilecek olan kutulara doluyordu. Yani adam ilacı orada yapıyordu. Nasıl bir makineyse artık o; pek kafa yormadım.
Ancak şimdi bakıyorum da; ilaçların muhtevasındaki içerikleri ve madde örneklerini haznesinde tutan bir makine hangi ilaç için hangi dozajda bir çeşitlilik dengesi ortaya çıkarması gerektiğini bilecek ve ilacı bir nevi yazdıracaktır. Bu satılmayacak ilacın üretilmemesi demek olacaktır ki bu muazzam bir kâr kapısıdır. Rafta ilaç tabii ki yine olacaktır ve ancak daha ziyade reçeteli ilaçların sıcağı sıcağına, sipariş üzerine yazdırılmaları ancak ve sadece fayda sağlar.
-Elektrik için şöyle bir şey yapsak; bir gemi… çok büyük değil: 140 metre. Güvertesinde dev paratonerler var. Bu gemi okyanusa açılıyor. Bir nevi fırtına avcılığı yapıyor ve paratonerlerine sayısız kere yıldırım düşmesini sağlıyor. Gelen enerjiyi geminin iç hangarındaki dev pile aktarıyor. “Bir yıldırım kaç watt?”
Aslında alternatif elektrik üretim yöntemlerinden biri yerdelenler olabilir. Bunlar yer kürenin çok sıcak katmanı olan iç çekirdeğe çok yakın bir noktaya kadar açılmış dar ve küçük çaplı deliklerdir. Bu deliklere yerleştirdiğimiz robot müthiş sıcak olan deliğin ucuna gidip ısı duyarlı paneller yerleştirir. Dünya’nın çekirdeğinin ısısı bu biçimde enerjiye döner ve yalnızca kablo yardımı ile yüzeye taşınır. Dağıtımı yapılır.
Burada asli olan enerjiyi üretirken hiçbir şey tüketmemiş olmaktır. Doğal anlamda hiçbir yan etkisi olmayan bu uygulamayı yapmak için 3.000-4.000 km derinlikte delikler açabilir miyiz? Maksat elektriğin üretimini bedavaya getirmektir. Böyle olunca elektrik ucuzlayacak ve daha fazla tüketilecektir. Sanayinin maliyet yükü hafifleyecek ve üreten fabrikalar dev elektrik faturası ile boğuşmak zorunda kalmayacaktır. Daha fazla elektrik tüketilince şehirlerimiz ve büyükşehirlerimiz aydınlanacaktır. Sokaklardaki lambalar çalışacak, çevre yolu orta refüj lambaları çalışacaktır. Bunlar konu dışı gibi görünebilir ve ancak aydınlanan şehir demek daha güvenli şehir demektir.
Elektrik üretmek için var olan yöntemleri tüm yöntemlermiş gibi görmek hatalı bir yaklaşım olabilir.
-Ucuz İcatlar Dönemi: “İcadını yapmak ucuza mal olmalı.” Akıllı telefonu su geçirmez yapmaktan ziyade akıllı telefona su geçirmez bir kılıf yapmak. Bir akıllı telefon üretmek demek milyarlarca Lira demek. Ve ancak bu nano plastik kılıflar söz konusu telefonları su geçirmez yapabiliyor. Ayrıca üretimi de oldukça ucuz.
Aranan icatlar bu tip icatlar. Patlama yapıp 3-5 ay tüm Dünya’da yaygın olarak kullanılıp sonra bir kenara itilen icatlar. Herkesin dilindeyken kimsenin hatırlamadığı çalışmalara dönen icatlar.
Yapması/inşa etmesi milyonlarca Dolar gerektiren projelerden uzak duruyor sermaye. Bir kişiye 10 milyon Dolar yatıracağına 10 kişiye birer milyon Dolar yatırmayı daha makul karşılıyor piyasa.
Bu durumu Yan İcatlar Dönemi olarak da tanımlayabiliriz. Amiral gemi konumundaki ana icat (Cep telefonu) bir süre sonra yanında bir çok yeni aksesuarı getirecektir. İşte bu yeni aparatlar Yan İcat olarak sayılabilecektir.
-Gezegenlerin hareketlerinden enerji üretemiyor oluşumuz canımı sıkıyor. Halbuki doğal tribün gibi sürekli ve yüksek hız ile ebatta hareket eden şeyler. Bunlardan enerji çıkarmamak doğal gelmiyor bana.
Kurmalı saatler gibi. Gezegen hareketini sanki bir makaraya ip dolarmışçasına kullanarak bir şeyler yapmak.
Güneş Sistemi’ndeki gezegenlerden en azından birine ilk giden olmak Türk için önemli olmalıdır. Bu işlerin şakası bulunmuyor. Modern Çağ’da dediği etki yapacak olan devletler uzayda var olmayı başarmış olan uluslardan olacaktır.
Uzay teknolojisi hakkında tecrübe, bilgi ve kabiliyete sahip Kazak soydaş bilim insanlarımızdan faydalanmalıyız. Fırsatın kazası olmaz. Böyle bir nesil bir daha gelmez. Kazakistan onyıllarca Sovyet Uzay Araştırmaları’nın karargâhı konumundaydı. Pek çok Kazak asıllı Türk bilim insanı SSCB bünyesinde araştırmalar yapıyor, projeler gerçekleştiriyorlardı. Sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği çöktü. Uzay araştırmaları için kullanılan pek çok teçhizat Kazakistan tarafında kaldı. Fırlatma rampaları bile Kazakistan tarafındaydı. Tabii pek çok mühendis, tekniker, uzman Kazakistan Vatandaşı olarak yeni hayatlarına devam ettiler. İşte bu insanlar aslında bir hazine. Onların tecrübesi Türk’ün uzay atılımlarının temelini oluşturabilir.
Ancak şöyle bir durum var: Zaman dezavantaj. Bu bahsettiğim nesil artık emekli olma yaşına gelmiş insanlardan oluşuyor. Bir süre sonra fiziki kondisyonları aktif olarak çalışmalarına engel olabilir. Yani elimizi çabuk tutmalıyız.
-Mars’taki madeni çalışmalar ile ilgili bilgi paylaşımı yapılmıyor. Garip bir durum var: Bilim insanları birbirlerine destek ola ola, birbirleriyle bilgi ve analiz ile sonuç paylaşa paylaşa arzulanan hedefe yürümüyor maalesef. Herkes bilgiyi birbirinden saklamanın derdinde. Ortada dönen bilginin çoğu yanıltıcı ve hatta doğru bile değil.
Aslında belli bir dönem Dünya İlim Camiası ortaya çıkardığı her buluntuyu hemen herkes ile paylaşıyordu. Bu paylaşımlar yeni bir buluşun kapısını açabiliyordu. Ve bu biçimde ilmi çalışmalar bir çığmışçasına giderek büyüyordu.
Atomun bölünmesi, uçak, telefon, televizyon… Hayatımızı şekillendirecek bilimsel hamleler peşpeşe geliyordu çünkü bilgi paylaşımı vardı.
-İlk anda saçma geliyor: arabaların lastiklerine elektrik üretici tribünler yerleştirmek. Benzinli bir araca bu yapıldığında araba %11 oranında daha az yakıt tüketiyor ve çünkü üretilen elektrik otomobilin ilerlemesi için gereken enerjinin bir kısmını karşılıyor. Lastik tribünlü ve multi-enjeksiyon motorlu (hem elektrik hem de benzinli) arabalar sıradan arabalara göre %5 daha pahalı.
“Herkesin gözünün önünde konu. Kârlı bir yolu olsaydı şimdiye kadar 40 kere yapılırdı.”
-Uzayda yerçekimi…
Belki yere itim gerekiyordur. Örneğin tavan kısmına yerleştirilen vantilatör. Hani yazlıklarda ve yazlıkçı muhit kafelerinde tavanda hiçbir etki yapmadan yavaş yavaş dönen vantilatörler var ya? İşte onlar gibi. Uzay ortamında üstten vantilatör üfürünce beden yere yapışıyor. Böylece tavan bizi yere itmiş gibi oluyor. Tamam; tam olarak yerçekimi hissiyatı değil. Ama yine de ayakların yere basmalarını sağlıyor.
-Bionom… streç gibi görünmez olarak cihazı sarıyor ve biyolojik enerji veriyor… elektrikle çalışan cihazları çalıştırabiliyor.
Odaya gir, kutuyu aç, on dakika bekle ve odadaki tüm elektronik cihazlar artık bionomlarla kaplı. Söz konusu cihazları eline alıp kullanman yeterli.
Peki bionom ne?
Bionom bitki türevi hücrelerin çakıştırılmasıyla ortaya çıkan mikro titreşim dalgası demek.
“Bu çok saçma.”
“Elektriğe alternatif bulmak için kasmış bence.”
“Temiz ve doğal geldi bana. Olsa belki iyi olur.”
“Yani biz bionom kaplı bir cihaza dokununca biz de bionomlanmış olmuyor muyuz?”
Bionom demek mikrop yok demek. Bionom demek pandemi yok demek. Bionom demek temiz çevre, sıfır atıklı enerji demek.
Hani Örümcek Adam filminde Venom diye bir olay vardı? İşte onda ki gibi hareket kabiliyetine sahip likit bir bileşen: bionom. 20m² etkili bionom alıyorsun… odanda açıyorsun ve görünmez olan bionom tüm odaya yayılıyor. Artık odadaki her cihazın çalışmak için yeterli enerjisi var.
Daha sonraki safhada yalnızca bionom ile çalışabilen cihazlar üretmeye başlayacağız. Elektrik ihtiyacı olmayan cihazlar. TV yine TV ve ancak sadece bionom dalgalarına duyarlı. Elektrik tüketmiyor.
“Ben kullandığım cihazla elim arasında bir şey istemem.”
Zaten öyle hissetmeyeceksin; bionom bakteri boyutunda bir şey. Yani orada bionom olmasa başka bakteriler olacak.
-Dünya’nin iklin tarihçesini ağaç fosillerinden öğrenebiliriz. 20.000 yıllık bir ağaç fosili bize hangi yılların kurak, hangi yılların bol yağışlı, hangi yılların soğuk geçtiğini gösterebilir. Bu ise iklimsel döngüler hakkında bilgi sahibi olmamız demek.
-Sınırları zorlayan ve ancak yapıldığında yapılabileceğine inanılabilecek bir şey; havaya temasla donan buz draje.
Bu aslında tıpkı bir draje mentollü şeker gibi küçük bir papyon tipli pakettir. İçinde özel bir bileşen vardır. Paket açıldığı anda bu bileşen hava ile temas edip aniden bir tane küp buza dönmektedir. Su buzu yani.
İtiraf ediyorum: Bu şey muhteşem. Hele Arabistan’daysan, Afrika’daysan hayat kurtarır nitelikte bir şey.
-Mars’ın yaşama uygun olmadığı söyleniyor. Gezegenin kondisyonu üzerinde hayat barındırmaya elverişli değilmiş. Sadece kapalı alanda hayat idame edilebilirmiş.
Şimdi şunu anlıyorum: insan evladı Mars’ta elini kolunu sallaya sallaya dolaşabilir durumda değil. Peki ya Dünya’daki tüm canlılar içinde bu geçerli mi? Dünya üzerinde var olan milyonlarca türde trilyonlarca canlı arasından hiçbiri Mars’ta yaşayamaz mı yani? Denendi mi bu? Denenmedi.
Belki bir böcek türü Mars’ta rahatlıkla yaşayabilecek? Biliyor muyuz bunu? Bilmiyoruz. Belki bir bitki türü Mars’ta büyüyebilecek… Biliyor muyuz? Bilmiyoruz.
-Gezegenlerden ve uzaydan çok fazla bahsedilmiş olsa dahi yine de çekiciliğini halen yitiremeyecek konular var: Gezegenlerde yapılacak arkeolojik çalışmalar.
Evet; Dünya’da onbinlerce yıl öncesinden dinozor fosilleri çıkarabiliyoruz. Aynı kabiliyete farklı gezegenlerde eriştiğimizde oralarda eskiden hayatın var olup olmamış olduğu hakkında fikir sahibi olabiliriz. Her ne kadar ben insan evladının tarihinin merkezini Dünya olarak görsem de farklı gezegenlerde insan benzeri canlıların yaşamış olup olmadıklarını görebilir ve kendi türümüzün gelişimi hakkında daha derin bilgi sahibi olabiliriz.
-Kimilerine göre hayatta kalmayı başarabilecek insanlar Dünya’da kıyametler koparken uzaya çıkıp kendini sağlama alabilecek olanlardır. Bu anlamda bakıldığında geleceği yaşayabilmek için Dünya’dan uzaklaşmak gereklidir.
Bununla beraber geleceğe gitmek için Dünya’dan uzaklaşmanın farklı bir anlamı var: Bir nokta düşünün. Uzayda bir nokta. Boşluğun, Alem’in gizemli bir yerinde bir nokta. Bu nokta ki fezada var olan her cisme eşit uzaklıktadır. Hem herşeye eşit uzaklıkta hem de herşeye en uzak uzaklıktaki noktadır bu. Buradan Dünya’ya bakıldığında görüntünün ışık hızıyla yayılmasından ötürü Dünya’nın dört ay öncesi ve şimdi ki hali aynı anda görünebilmektedir. Hani yıldızlara bakıldığında onların 3-5 sene önceki hali görülür ya? Onun gibi bir durum. Bu noktadan Dünya’ya bakıp dört ay öncesi ve şimdiyi gördükten sonra iki ay öncesine gidip dördüncü ayda ki sonucu değiştirecek konumlanma yapılabilir.
Bunu anlattığımda bazıları “Bu bahsettiğin Zaman’da Yolculuk işte!” diyorlar.
Bugün 25 Aralık 2022 Pazar 20:20 İstanbul Bahadır Gezer
zehirzemberek.com
İlim 3
2023 © zehirzemberek.com Bahadir Gezer Tüm Hakları Saklıdır.