Türkiye’de dev bir kitle özgür hissedememekten, baskıdan, ayrımcılıktan, politikada hepçilikten rahatsız olmuş durumdadır. (1)15 Temmuzlar’da sanki bir kutsiyet varmışçasına camileri selâ vermeye zorlayan (2) Mavi Marmara Gemisi’nde Türk’ün öldürülmesine “ben mi dedim gidin diye” ilgisizliğini gösteren, (3) 302 kişinin toprak altında boğularak can vermesine “fıtrat” deyip fıtrat gibi nadide bir kelimeyi bile mahveden, (4) küçücük çocuğa 23 Nisan'da “başbakanlık asmaktır kesmektir” deyip şiddetin tohumlarını saçan, (5) vatandaşa uluorta “ananı da al git lan burdan!” diye seviyesizleşen, (6) bunları Allah’ın adını anarak yapması sayesinde “yola” devam edebilen ve bu inanç şovenist simsarlığı içinde (7) öz oğluna cinsel ahlâksız Berlusconi’yi nikah şahidi yapmış olan, (8) bütün bunlardan sıyrılmanın yolunu ise ‘samimiyetle’ “Kandırıldım.” demek de görebilen, (9) yönetiminin ilk yıllarında milli bayramları yurtdışında geçiren, (10) teröriste çadır mahkeme kuran, (11) Türk Silahlı Kuvvetleri Kumandanı Genelkurmay Başkanı’nı “terörist” diye yaftalayıp hapse koyan, (12) işid denen teröristlere devletin tırlarıyla farklı uluslardan alınmış silahları gönderen, (13)İran’ın uluslararası ambargoyu delmesine yardım edip kendi siyasi örgütü akp ye finansal kaynak sağlayan, (14) Yassıada’nın satımı ile ilgili hiçbir ekonomik bilgi paylaşımı yapmayan, (15) TBMM'yi bombalayanlar hakkında "Ne istediler de vermedik!" diyebilen, (16) Türk Silahlı Kuvvetleri'ni cami yakmakla itham eden, (17) merhum Süleyman Şah’ın kabrinin nakil edilmesini “zafer” diye yutturan, (18) 30.000 Türk Vatandaşı'nın ölümüne sebep olan terörist çıban Apo'nun "sayın" olarak anılmasına, resimlerinin terörist cenazelerinde camilere asılmasına neden olan, ve bunlar ben söylendiğinde, sen söylediğinde, biz söylediğimizde ise “Haklısın. Özür diliyorum ve bunları kabul ediyorum.” diyen!
1- Avrupa Birliği ile ilgili hiçbir ilerleme yok! 2- Kıbrıs Davası ile ilgili hiçbir çaba yok! 3- Ayrılıkçı terörizmi bitirme azmi yok! 4- Deprem ile ilgili net çözüm yok! 20 yıllık tek parti iktidarı boyunca Türkiye’nin kronik meselelerinin hiçbirine çözüm bir yana, çözüm çabası bile yok!
Bunların yerine Kırım işgalcisi ve Karabağ işgali yardım ve destekçisi Rusya’nın elinde bazukalı askeri güvertesinde cümle İstanbul'a poz soka soka Boğaz’dan geçiş yapan Rus zırhlısı ve TRT’de ana haber bülteninde Putin’in piknik görüntüleri ve hatta bu Rus’a Türkiye’de nükleer reaksiyon yapma imkanını veren bir satılmışlık var. Bunların yerine İran’a yaltaklanıp, Dünya’nın bu en yobaz rejimlerinden birine sahip bir ülkeye yalakalık var.
Türkiye yanı başındaki bir ülke nükleer silah yapma hevesine girdiğinde sessiz kalacak bir ülke midir? Kimileri; “İran’ın nükleer silahı demek bizim nükleer silahımız demek” diyecek kadar gaflet halindedir. Öyle ise İran neden “Pakistan’da nükleer silah olduğuna göre bizim de var sayılır.” demiyor? İran’ın devlet politikası Turan karşıtıdır. Bu 1500 sene evvel de böyle idi. Halen de böyledir. Asya sahasında Çin, Rusya ve İran, Türk’ün güçlenmesinin önüne geçmek istemiştir, istemektedir. Çin, Uygur Türkleri’ne asimilasyon uygular, Rusya Kırım’ı ilhak eder, İran ise Türkiye’nin cumhuriyet idaresini sabote eder. Çünkü Çin toprak kaybetmemek istemektedir. Çünkü Rusya tarihi boyunca güneye inmenin yollarını aramıştır. Çünkü İran her daim Turan karşıtıdır.
“Anayasa’yı çiğniyorum! Evet! Sana mı sorcam lan!” diye TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi)’de yırtınan bakan gördük bu dönemde. Analar ile, analık ile bir alıp veremedikleri olduğu net.
Ankara’ya Diyarbakır’dan kameraların önünde “Has**ktirin!” diye ürüyen Büyükşehir Belediye Başkanı gördük bu dönemde. Küfrün sahibi ardından Ankara’ya gitti milletvekili olarak. Bunu gördük.
Nobody has the right to pull down the honour of a nation such as Turks who have a history of more than 3 milleniums. Turk is an element of the human culture who makes this Earth worthy as many more cultures.
Türk Dünya için değerdir! Kimsenin! Evet, açıkça ve Türkçe: Kimsenin Türk’ün onurunu aşağıya çekmeye çabalamasına ve hiçbir kimsenin buna izin verme ya da buna aldırmama lüksü yoktur!
Türk; insanlık değeridir!
Bundan 20 yıl önce çocuklar doğdu Türkiye’de. 2 sene evvel o çocuklar oy kullanma yaşına eriştiler. Ve büyümeleri esnasında hep aynı, tek parti iktidarını yaşadılar. Bu demokrasi değil. 21. yy’da demokraside, millet iradesine dayanan sistemde buna yer olamaz. “En fazla 3 dönem aday olucam.” diye oy toplayanın ülke yönetim iradesini Tahran desteğiyle rehin almasıdır bu durum. 17 sene evvel misafiri olduğu canlı yayın programında vatandaşa bir lütuf sunar edayla "Ben en fazla 3 seçime gireceğim. Sonra kenara çekilecek ve gençlere meşalemizi teslim edeceğim." diyen kişi 20 senede 7 tane seçime girdi!
Halen “Kabataş’ta türbanlı kızımın üzerine işediler! Onu darp ettiler!” diye nifak saçan-yalancı-tahrikçinin birkaç ay ardından ve Kabataş’ta radikal dinci örgütün bombayı patlatması arasındaki net bağı göz ardı eden algıya kapalı algı mevcut! Kimin kimi yönlendirdiği, kimin kimi azmettirdiği ayyukta. Savcılar niye işlerini yapamıyor sorusu şu anda saçma. Onlarca kaymakamın sürüldüğü, 40 küsür il emniyet müdürünün görevlerinden azledildiği, valilerin hapis yattığı, Kuleli’nin kapandığı bir dönemdir bu Türkiye için.
Berlusconi’nin yelleyicisi konumundaki kalkıp hitler’i kendine örnek bellediğini söyledi, hem de resmi basın açıklaması esnasında! “Benim yapmak istediğim Başkanlık siteminin üniter devlet yapısı içinde çalışabileceğinin göstergesi ve örneği olarak hitler almanyası var.” dendi! Almanya’da bugün bile kundaklanan Türk ailelerinin evlerini umursayan yok. Türk’ü öldüren nazileri azmettirenin Türkiye’den olması ne berbat bir durumdur. Bu sebeple, 9 Türk uluslararası sularda, Akdeniz’de bir 'resmi' devletin ordusuna mensup üniformalı ve silahlılar tarafından katledilince “Ben mi gidin dedim.” diyebildi.
Ama onun ne diyebildiğine değil, ona oy verebilenlere
…
…
Türkiye’de şu anda sanki mevcudiyette demokrasi varmış gibi davranmak hakkımız olmadığını bilmiyor muyuz? 20 senedir aynı kişiler iktidarda! Aralıksız! Molasız!
Türkiye’nin zirvesi halkın her kesimine eşit uzaklıkta, apolitik ve tarafsız bir kimliğe bürünen Çankaya Köşkü’dür. Yalı değil, kasır değil, saray değil; Ülkemin zirvesi köşktür. Azamet, mütevaziyet ve özgüven. Köşk. Çankaya. Tarafsız ve partiler üstü T.C. Forsu. Bu yapıyı lağvetme çabası aşama aşama ve yıllar süren bir proje olarak planlı ve organize bir biçimde Türk Devleti’ni ve Türk Milleti’ni hedef alarak uygulamaya konmuştur. Türk’ün en köklü kurumları adım adım kapatıldı.
TC’nin valilik binaları, kaymakamlık ve belediyelerden ve okullardan ve hastanelerden ve adliyelerden ve her yerden kaldırılmasının nedeni artık T.T. arzusu olmasıdır. Türkiye Teokrasisi. Millet iradesine dayalı demokratik ortamda 20 yıl aralıksız iktidar mümkün değildir. 21 yy.’da demokrasi bunu yemez. Demokraside yöneten yıpranır, yorulur, ter döker ve fakat Türkiye’de makam şahısça kuvvetleneceğine şahıslar makamdan güç alıyor. “Cumhuriyet” kelimesi ve önündeki “Türkiye” bu sebeple kanlarına dokundu. Türk milliyetçiliği ayaklar altına alındı.
ATTAN DÜŞEN İFLAH OLMAZ. Çünkü ömrü boyu iç eziklik taşır ve dolayısıyla hırs ve ihtirasa yönelir. Her kulvarda kendini ispatlama, kendini göz içine sokma hevesi içinde olur. Çünkü attan düşmüştür bir kere. Annesinden Türkçe duyarak büyümüş bir evlada Allah attan düşmeyi yaşatmasın.
Ama attan düştü diye bir kişiye acıyıp onu engelli mükabilinden devletin en üst makamına koymak demek, devlet ciddiyeti ve sorumluluğundan uzak olmak demektir.
ATTAN DÜŞEN İFLAH OLMAZ. Açık ve net. Kısa, açık, temiz ve net. Aynen anlaşıldığı gibi... Annelerin babaların anneleri ve babaları yani atalar yaklaşık 3000 yıl önce söylemiş bunu.
ATTAN DÜŞEN İFLAH OLMAZ
Mayıs 2019’da yayında olan www.anket2019.com sitesinde paylaşılan metin bu biçimde sonlanmaktadır.
-----
-----
-----
- Yobazlar ve İran destekli radikal yönetimin Türkiye’yi 20 yıl aralıksız yönetmesinden sonra bile Türkiye’de cumhuriyet/halk iradesine dayalı yönetim devrilemedi. 20 sene aralıksız bunun için çabalayan ve İran’dan yaklaşık 90 milyar Euro tutarında destek alan Akp (Where is Turkey Headed - Rainer Hermann), Türkiye’de çağdaş, modernist, özgürlükçü, muhafazakâr, atılımcı, milliyetçi, çalışkan, laik, vatansever, üretken milli duruşu bertaraf edemedi. 20 sene iktidarı rehin almasına rağmen bunu başaramadı. Evet; TSK aşırı yıpratıldı, evet Emniyet Teşkilatı siyasi parti özel koruma birimi gibi bir hal aldı, evet milli bayramlar yurtdışında geçirildi, evet sınırda teröristlere çadır mahkemeler kuruldu – teröristler çiçekle karşılandı, evet imam-hatip okulları yabancı dil, fen-sanat meslek okullarının tümünün sayısını ezici biçimde geride bıraktı, evet seçimlerde hile yapılarak oy gaspı yapıldı, ama yine de, Tahran güdümlü Akp hareketi Türkiye Cumhuriyeti’ni 20 koca senede bir teokrasi haline getiremedi 2021 itibariyle.
Fethullah Gülen şu andaki mevcut hükümetin en asli destekçisi ve kaynağı durumundaydı. 20 yıldır iktidarda olan parti daha İran’dan rejim devirme vaatli para ödeneği almadığı için ekonomik finansörlük F. Gülen’den gelmekteydi. Hemen şu anda ve halen devletin zirvesini rehin alan kişi F. Gülen’i sürgündeki yeni halife olarak görüyordu. Bu sebeplerden ötürü hükümet Fethullah Gülen’in iadesi ve Türkiye’de yargılanması konularını gündeme dahi getirmiyordu. Aradan 15 yıl geçecek, ve iktidar “Zaten finansmanım İran’dan, Gülen’e ihtiyaç kalmadı” diyecek ve Dünya literatürüne yeni bir terörist örgüt hediye edecektir: fetö
Pkk konusuna gelince ise şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır. ABD’nin iç savaşında birlikten ayrılmayı ve bölünmeyi destekleyen güneyliler bugün halen gösteriler, anmalar ve şenlikler düzenlemektedir. Devletin bölünmesini destekleyen, alternatif bir bayrak ortaya çıkaran bir oluşum hakkındadır bahis. Köleliği destekleyen bir oluşumdan bahsedilmektedir. Bugün halen istedikleri gösteriyi (şiddet barındırmadıkça) sergileyebilmektedirler. Bunun anlatılmasının sebebi şu: Amerika ifade özgürlüğü konusunda hassastır. Bamtelidir yani. Herkes her şeyi söyleyebilmelidir ve fakat herkes her söylediğini yapmamalıdır.
“PKK’ya Washington’da büro açma izni veren, Fetullah Gülen’i ağırlayan…”
Pkk, uluslararası camia tarafından terör örgütü olarak tanımlanmış olan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin meşru bütünlüğünü hedef alan, ayrılıkçı, bölücü ve şiddeti benimsemiş bir örgüttür. Binlerce masum insanı katletmiş, silahlı ve ahlak yoksunu bir yapılanmadır. Böyle bir şeyin Washington’da kendisine çatı bulması kötüdür. Washington “dostunu yakın, düşmanını daha yakın tut” felsefesini başarıyla uyguluyor olabilir ve yine de bu durum kabullenilemez. Ancak konu ile ilgili Pkk’nın tepesi olan Apo’yu “sayın Öcalan” haline getiren iç mihraklara bakmayı ihmal edip, suçu orada şurada aramak manasızdır.
Fethullah Gülen ise Atatürk’ü “beton Mustafa” olarak tasvir eden, bağımsızlık, özgürlük, laiklik ve çağdaşlığı hedef alan bir yapılanmadır. Türkiye genelinde en az 10 milyon kişinin Gülen’e sempatisi vardır. Bunu örgütüne yakınlaşanlara zenginlik vaat ederek yapmıştır. Ve zenginleştirmiştir de. Almanya’da Türkler’den bağış ve iyi niyet göstergesi olarak toplanan milyarlarca € tutarında meblağ zimmetlere geçirilmiş ve bu gibi yöntemlerde paralı destekçiler edinilmiştir.
15 yıl boyunca F. Gülen’e “hoca efendi” diyen Akp, teröristik yapılanmanın siyasi ayağıdır. Pkk’da durumdan faydalanmış ve Türkiye’nin Akp zaafını kullanmıştır. Peşmerge paçavrası içindeki Barzani ile el ele Diyarbakır’da kalabalığı selamlamışlardır.
Akp kuruluşundan itibaren gayrimeşru bir yapılanma olduğu için Türkiye terör örgütleri için bir vaha haline gelmiştir. İBB Başkanı gidip Siirt’ten Meclis’e giriyorsa burada mide bulandırıcı bir durum var demektir. Üniversite eğitimi şaibeli biri ülkenin zirvesine yerleşiyorsa bu mide bulandırıcı bir durumdur. Unutulmamalıdır; Akp, T.C. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen yoluna devam edebilmiştir. Ve yani Akp yasaklı bir oluşumdur ve buna rağmen ülke yönetimine yapışması Akp’yi terör örgütü statüsüne koymaktadır. “Destekçisi çok olduğunda kimse bir şey yapamaz” zihniyeti yanlıştır ve çünkü Gülen örneği ortadadır. Toplumun her kesiminden yüzbinlerce kişinin hapse konulması Akp oluşumunun da ve destekçilerinin de gelecekleri hakkında da fikir vermektedir.
Dikkat edilmelidir: Uluslararası cemiyette hiçbir siyasi oluşum Akp ile sıcak ve dostane ilişkiler kurmamıştır. Çünkü Akp zihniyeti ortada fol yok yumurta yokken “Kabataş’ta baş örtülü kızımızı darp ettiler, üzerine işediler!” diyerek toplumsal galeyan yaparak yerini sağlamlaştırmak isteyendir. Radikal yobaz terör örgütünün 4 ay sonra “niyeyse” Kabataş’ta bomba patlatıp masum Türkler’i katletmesinin sebebini ve azmettireni Dünya bilmektedir.
Gayrimeşru yapılanmanın sıcak ilişkileri doğası gereği teröristlerle olmaktadır. Daha Türkiye’de son 20 yıl içerisinde silahlanarak Türkiye Cumhuriyeti rejimini hedef alarak faaliyete geçen birçok örgüt vardır. Adları tanınmamış ve resmi kayıta geçirilmemiş bu örgütlerin asli ortak paydası “ters ampulcu” olmalarıdır.
“ABD İstanbul Başkonsolosu Huggins, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre mahkum olmuş İstanbul Büyükşehir belediye başkanını, diplomatik geleneklere uygun düşmeyen bir biçimde ziyaret ediyor… (Bitmeyen Oyun -Metin Aydoğan-181.sayfa)” Ayıp. O günler hatırlanınca, ortada şöyle bir tablo vardı: Artık her Cuma’dan sonra Fatih semtinde mutlaka bir nümayiş baş gösteriyordu. Kafası kavuklu, Batman ve Robin pelerinleri gibi pelerinler giyen kadın ve erkeklerden oluşan kalabalıklar, sinir, tepki ve nefret içerisinde tekbir bağırıyorlardı. Tayip’nin dizaynını yapan Refah Partisi’nin memurlara %100 maaş zammı yapmış olması ekonomik açıdan ibreyi bağnaz ve yobazlara yöneltmişti. İşte bu esnada şahıs, Kurtuluş Savaşı Edebiyatı’nı parti mitinglerine taşıyarak iktidara koşamaya başlamıştı. Türk seçmen artık koalisyon istemiyordu ve tek başına iktidar olabilme şansı en yüksek kişi olarak bu kişi görülüyordu ki bu desteğin daha da artmasına ve gerçekten de kişinin yalnız başına iktidara yürümesine olanak sağlayan ortamın oluşmasına çanak tuttu. Peki ABD?
ABD kaçınılmaz olanı kabullenmek zorunda kalmıştır. İktidar olacağı kesinleşmiş olan ile bir bağ oluşturarak müttefiki olan Türkiye’den uzaklaşmamayı seçmiştir.
…
İran, Ebru Gündeş’in kocası ve sınır aşiretleri aracılığıyla Türkiye’deki cumhuriyet rejiminin yıkılması faaliyetleri için 87 milyar € tutarında meblağı Akp’ye aktarmıştır.
Apo bir mahkumdur. Terörist organizasyonuna yakın duran siyasilere Apo’yu ziyaret iznini bahis konusu zanlı açmıştır. Ve yine de hiçbir uluslararası temsilci Apo’yu ziyaret etmek istememiştir. Plan yapmayı “Belki Apo’yu ileride siyasi parti lideri ve hatta belki milletvekili falan yaparız. Yapmasak bile elimizde bulunmasından zarar gelmez.” biçiminde ürümek zannedenlerin ar damarlarında bir çatlak olmalıdır. 30.000 Türk’ün ölümüne sebep vermiş, eylem emirleri vermiş ve sivillerin kanını dökmüş olan bir caninin nefes alıp verişinden herhangi bir medet ummak ezikliktir.
Dev.Bahçe. ağır muhalefet ettiği Akp’nin bugün en büyük savunucusu konumundadır. Bu neliktir? MHP’yi yancı parti yapmıştır. Ülkücüye yakışmaz hallerde ve tavırlardadır. Kötüdür.
D.Bahçe. öfkeli bir biçimde, bağıra çağıra sövdüğü grup toplantılarından sonra kalkıp kendisini sövmüş olduğu aynı kişiyi her kulvarda savunmanın doğru olduğuna ve hatta bunu memleket menfaati için yapmakta olduğuna inandırmış olabilir. Ve fakat durum öyle değildir. MHP’nin, milliyetçinin, ülkücünün lideri; sayıp sövdüğü kişinin ertesi gün sırıta sırıta elini sıkmaz! Hele böyle bir kişinin avukatlığını yapmayı söz konusu dahi etmez.
Devletler maalesef savaşıyor. Sonra barış antlaşması imzalanıyor. Ve söz konusu devletlerin liderleri el sıkışıyor. Ancak yukarıda anlatılan durum bundan çok farklıdır. Yukarıda anlatılan; elden gelen tüm demokratik güç ile yurdun huzurunu iktidarı rehin almak suretiyle tahakküm altına alan partiye sert bir biçimde muhalefet ederken bir anda dönegeçlenip, o partiye ilhak olmaktır.
MHP’nin çökertilmesi bir projedir. Planlı, programlı yürütülen bir kampanyadır. İşin içinde İran'ın ve Kürt aşiretlerinin maddi müdahalesi vardır. Yani MHP’nin içinde, mihrakların maddi desteğini alanlar ve bu desteğin karşılığında vaatler verenler vardır. MHP, Türk siyasi tarihinin mihenk taşlarındandır.
Akp’nin MHP’yi bile yancı parti haline getiren sabotasyon politikası sonucu milli değer bilinci Türkiye’de oldukça alçalmıştır. Akp Süleyman Şah’ın kabrini deşip başka bir yere nakletmeyi aynı dönemde TRT1’den yayınlattığı “Ertuğrul Gazi, Diriliş” dizisiyle örtüp, ulusal bir zafer diye yutturmayı bile becermiştir. Çoluk çocuğu koruyun: Akp genel başkanı televizyona radyoya çıktığında, kapatın, dinlemeyin, dinletmeyin lütfen. Niye mi? Yahu 23 Nisan’da başbakanlık koltuğuna 10 yaşlarında bir kız çocuğu oturdu ve Akp genel başkanına sordu: “Şimdi ne yapabilirim?”, Akp genel başkanı “Artık başbakan sensin. İster asar ister kesersin.” ! dedi ve ardından “Hıhahaha” diye güldü etrafındaki kişiliksizler güruhu gülerken. Bu şaka değildir. Bu terörist zihniyettir. Eğer bir Osmanlı padişahı “Benim işim asmak kesmektir” deseydi Osmanlı tebası onu alaşağı ederdi. Yani Akp’den sakının.
Bu anlayış İran’dan para kaçırarak cumhuriyet rejimini yıpratma taahhütü veren yönetimin taban algısı ile de örtüşünce ve İran, Türk Demokrasisi Türkiye Cumhuriyeti’ni yıpratmak üzere 87 milyar € tutarında bir meblağı sınırdaki kanunsuz, hükümsüz Kürt aşiretleri aracılığıyla Türkiye’deki gayrimeşru hükümete aktarınca tabii ki iktidara 20 sene boyunca yapışmış ve artık emeceği hiçbir şey kalmamış şişman bir sülük gibi konumunu koruyabilmektedir.
İnanç ve ahlâk şovenisti terbiyesizler tiranlığı 20 yıldır, aralıksız, molasız devam ediyor. Çünkü dikta yorulmaz. Çünkü dikta yemeye bağımlı olduğu için hiç ara vermez… durup soluklanmaz… Gerekmez çünkü.
Tanımamış, öğrenmemiş olmamız gereken tipler İran’dan Akp’ye (Türkiye’ye değil) milyarlarca Avro taşımışlardır. Bu kaçakçılığın kriminal ve saha işini ise Türk-Fars sınırındaki Kürtler üstlenmiştir. Bu esnada bakan makamında bulunan kişi, kaçakçı hakkında “Onun ben önüne yatarım” bile demiştir kameralar önünde! Onlarca yılın değişmeyen ve sürekli yaşanmakta olan durumu bu.
Doğu bu tür oyunları o kadar çok oynar ki, Londra’da bile siyasetçi satın alırlar.
Ankara zaten “önüne yatıyo” İran’dan gelen paranın… İran parayı -87 milyar Euro- verirken tembihliyor: “Bu parayı sadece demokrasi ve cumhuriyeti yıkarak, ayyaşların kurduğu o devleti bertaraf edip yeniden oluşturmak için kullanacaksın. Anca elektrik, su, altyapı için kullanabilirsin ve lâkin endüstriyel atılım falan yapmayacaksın… Böylece iktidarı da elinde tutacaksın.” Cevap: “Önüne yatarım!”
20 yıl boyunca bu parayla iktidarı rehin almak. Seçilmişlerin yerine kayyumları atamak. Kanun hükmünde kararname (domates hükmünde portakal) diye zırvalamak. Askeri okulları kapatmak, mahkemelerin statülerini değiştirmek, emniyet müdürlerini, komutanları, valileri hapse atıp yerlerine “kendi adamları”nı yerleştirmek, ülkenin en üst makamının tarafsızlık ve siyaset üstü konumunu bertaraf etmek, askeri tıbbı bitirmek, kılık-kıyafet kanunlarını hiçe sayıp Meclis’i inanç teşhiri sahasına çevirmek ve fazlası… Bunlar Akp’nin sergilemiş olduğu tutumlardan bazıları. Ve hepsinin temel bir amacı var: “Cumhuriyeti, demokrasiyi, vatandaş merkezli devlet halini sonlandırmak ve zümrenin gözetiminde devlet yapısını Ortadoğu ve Hazar Havzası’ndaki birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de etken kılmak. Ve bunu yaparken iktidarı elde tutmak. Lütfen unutulmasın: Kıyafet kanunu diye bir şey vardır. Asker olmayan asker üniforması ile dolaşamaz. Polis olmayan polis üniforması giyerek dolaşamaz. Yasaktır. Ve doğal ve doğru olan yasak olmasıdır. Doktor olmayan doktor önlüğüyle sağda solda dolaşamaz. Hakim, savcı, avukat olmayan bu mesleklerin cüppeleriyle etrafta dolanamaz. İlahiyat mensubu olmayan ilahiyat kıyafetiyle topluma açık yerlerde boy gösteremez. Çünkü bu yalancılık ve teşhircilik olur. Şovenizm olur bu.
Bugün ve yıllardır sakal uzatıp, başa kavuk sarıp şalvar giyen kişiler “Bunlar sahabe kıyafetidir. Ben Hazreti Peygamberimiz’e saygıdan ötürü böyle dolaşıyorum.” diyebilmektedir. Peki “Ben Hazreti Adem ve Havva Peygamberlerimiz’e saygıdan ötürü sokağa bir üzüm yaprağı ile çıkacağım. Bu benim hakkım. Özgürlüğüm kısıtlanamaz.” denilirse ne yapılacak? Evde herkes istediğini giymekle serbesttir. Ve ancak kamusal alanlarda (sokak, okul, hastane, Meclis vs.) Batman ve Robin misali görüntü ile boy göstermek çoluğun çocuğun hissiyatını bozmaktan başka bir şey değildir. İşte kıyafet kanunları bunları düzenler. Kimlik kartında kafanın belli bir kısmının kapatılması kimlik kartında güneş gözlüğü kullanmaktan farksızdır. Ulusal güvenlik açısından sakat bir durumdur. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerini bertaraf etmek için siyasiler kadın milletvekillerini seçmişlerdir. Bir kadın milletvekili Meclis kürsüsünden Kürtçe yemin etmeye kalkmıştır, bir kadın milletvekili Meclis Genel Kurulu’nda ibadet kıyafeti ile boy göstermiştir. Ve bunların ardından işin cılkı çıkmıştır. Milli bir devletin tek resmi dili olur. Uygar bir devlette kamusal alanda inanç teşhiri yapılamaz.
Merhum Nazım Hikmet’e yapılan bir iade-i itibar vardı. İade-i itibar. Bu tamlamanın anlamını biliyoruz. Ancak Türkiye’nin şu anda ihtiyacı olan redd-i itibardır. Ülkenin tümüne eşit mesafede olan, partiler üstü ve dolayısıyla siyaset üstü olan Cumhurbaşkanlığı’nı katleden kişi hakkında büyük Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti redd-i itibar kararını verebilmelidir.
Tek sevinilecek şey şudur: 100-200 sene sonra ve hatta 3000-4000 yıl sonra Türk şunu unutmayacak: yobaz iktidar olursa her daim ve hep makam tutmak ister… Çünkü yobaz doymaz.
Tartışmak faydalı mıdır? Bu soru şöyle de sorulabilir: tartışmamak zararlı mıdır? Kuleli Askeri Lisesi’nin kapatılması, öncesinde tartışılmadı bile. Örneğin Yassı Ada’nın satılması da evvelinde tartışılmadı. GATA’nın kapatılacağından (Abdulhamidleşme olarak tabirlenen durum) aylar önce halk olarak ortada bir tartışma ortamımız falan olmadı. Yani tartışılmadımı kötü şeyler oluyor.
Etraflarındaki danışmanlara maden işçisini tekmeletenler ve mahsulünden ekmek elde edemediği için feryat eden çiftçiye/köylüye etrafındaki elit korumanın verdiği güven ile “Ananı da al git lan!” diyerek vatandaşı hor görenler, bunların faili kendileri değilmişçesine hâlâ sıfatsızlık örneğini hiç rahatsızlık duymadan sergilemektedirler.
AKILDA KALANLAR
-“Babacım, paraları sıfırlıyim mi?”
-“Diriliş dizisini izleyin, ecdadımızı tanıyıp öğrenin.” ‘Bu arada ben Süleyman Şah’ın kabrini deşip naaşını başka yere taşıycam.’
-“Ne istediler de vermedik?”
-“İki ayyaş!”
-“Adın Fetullah mı? Babana söyle o ismi değiştirsin. Öyle isim olmaz.” Lafın sahibi rektör, muhatabı önlüklü ilkokul çocuğu. Tabi, Abdullah yapsın ismini değil mi? Pardon ya, ne Abdullah’ı? “Sayın Öcalan” demek gerek.
-“önüne yatarım.” iktidarî
Takım elbiseli osama… İşin en acı kısmı; Bu vatanın %49,5’u “Takım elbiseli Osama ha? Ne güzel işte. Amerika’ya bile korku salmadı mı Osama?” deyip göz göre göre vatanı satıyor.
İŞİN ASLI
-Bundan yaklaşık 20 sene evvel Leeds United takımının taraftarları Türk Parası ile dalga geçmenin bedelini Taksim’de öldürülerek ödediler. Evet, milli para bir milletin namusudur. Bayrağı gibidir.
2016 Aralık’ta takım elbiseli teröristin talimatıyla Türk Milleti’nin bir kısmı ABD Doları’nı televizyon ekranlarında yakmaya başladı! Karşılığında ne olacağını anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. Bilmem anlatabildim mi?
-Yine Aralık 2016’da, ABD Doları 3,5 Lira oldu ve “milli” terörist çağrı yaptı “Dolarları bozdurun!” diye. Sözde “vatan sever” vatan satarlar da Dolar bozdurmaya başladı! Hatta “milli” teröristin 200 bin ABD Dolar’ı bozdurduğuna dair dekont Meclis kürsüsünde sallandı.
Yahu bundan çok değil, 10 sene evvel ucuza döviz alıp, o döviz Lira karşısında değer kazandığında satanlara “vatan haini” denirdi. Şimdi ülkeyi yönetenler 2 Lira’ya aldığı Dolar’ı 3,5 Lira’ya bozdurmakla övünüyorlar!
-Direkt talimat ile ABD’nin müttefik Türkiye’ye verdiği M-14 ve M-16 silahlarını tırlara yükleyip Işid denen terörist örgüte gönderildi. Ve bu, namuslu Türk Askeri tarafından tespit edildi.
Talimatı veren “yöneticiler” bu kahraman askerleri sürdü, vurdu, hapse koydu ve vatan haini ilan etti!
Ardından aynı “yöneticiler” olayın üzerinden 10 ay geçtikten sonra “Suriye’de faaliyet gösteren terörist grupların elinden Batı menşeili silahlar çıkıyor!” diye açıklama yaptılar.
Bunlardan sonra kimse kalkıp “ulusal ve uluslararası kamuoyu tarafından niye Akp terörist bir oluşum olarak algılanmalıdır?” sorusunu sormasın.
-Gerçekler göz ardı edilse bile oradadır. İstediğin kadar “Hava diye bir şey yok” de, bu nefes alıp verdiğimiz gerçeğini yok edemez.
Gerçek şu; 1940 ve 1950 yıllarında doğan Türk jenerasyonunun sosyo kültürel ve eğitim seviyesi yüksek olan kısmı maalesef en fazla 2 çocuk yaparken aynı jenerasyonun ömründe bir tane bile kitap okumayan kısmı ise 7-8 çocuk yapmıştır. Ve bu 7-8 çocuk büyümüş ve akp’nin oy vereni olmuştur.
Unutulmaması gereken gerçek, cahilliğin eğitim sistemi ya da devlet dinamikleri ile alakalı olmadığıdır. Gerçek şudur; cehalet kişinin karakterinin sonucudur. Okumamak bir seçimdir. Okuyanı hakir görmek cahil karakterin seçimidir.
-Bundan 15-17 sene evvel dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı ülkenin Başbakanlık makamına talip olduğunda oy toplamak için bir üniversitede konferans vermekte idi. Öğrencilerden biri mikrofonu alıp bahsi geçen kişiye şu soruyu sordu: “İngilizce bile bilmeyen bir kişi olarak günümüz Dünyası’nda diğer Dünya liderleriyle nasıl iletişim kurmayı planlıyorsunuz?” Cevap: “Ben gururla Türkçe konuşacağım.” oldu. Ve salonda bir alkış fırtınası koptu. Pkk’nın (yılanın) başının yakalandığı günlerdi ve milliyetçilik tavan yaptığı için bu cevap yoğun destek almıştı.
Aradan 13 yıl geçtikten sonra bu cevabı veren kişi Davos’ta “one minute, one minute” diye bir yerini yırtıyordu. Ve yine alkışlanıyordu. “one minute”? Pek Türkçe değil gibi.
İtalyan tarihinin kara lekesi konumundaki Berlusconi’nin Türkiye’de nikah şahitliği bile yapmış olması ahlâki çöküntünün net göstergesidir.
-Cumhuriyet tarihimizde, gerçekten insan olan, adam olanların yönettiği bir Türkiye mevcut iken Bosna’daki katliam karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri tankları soluğu Bosna’da almıştı.
Traşlı-takım elbiseli teröristlerin yönettiği Türkiye’de ise; on binlerce günahsız Arap çocuğu Suriye’de katledilirken hangarda duran F-16’lara, kışlada tutulan piyade birliklerine şahit olduk ve oluyoruz.
Türk için en acı şey şudur: Yadsınamaz doğru uğruna savaşmaktan çekinen bir Türk Milleti!
Türk Türk olduğundan beri doğru bildiği uğruna kılıç sallamaktan, çarpışmaktan çekinmemiştir. Türk’ü Türk yapan budur.
İşte karar alabilme yetisinden yoksun, televizyonda bağıra çığıra konuşmaktan başka bir halt yiyemeyenin yönettiği, atın bile sırtında taşımak istemeyip yere fırlattığı kötünün yönettiği Türkiye’deyiz artık.
Ey Türk! Neden Halep’e, Şam’a girip Suriyeli’nin üzerine bomba yağdıranların kellesini almadın? NATO’nun en büyük 2. ordusuna süs olsun diye mi sahipsin?
Yanıbaşında cereyan eden hadiselere bile müdahale etmekten acizsin misin?
Sana bu zihniyeti aşılayan virüs şunu der: “Yav İngiltere, Fransa, Amerika, Rusya izin vermiyor ki yapalım!” Türk ne zamandan beri doğruyu uygulamak için, hele ki yanıbaşında, oradan buradan izin ister oldu?
Türk! Çok değil, 40 sene evvel askerlerinin yağmur olup Kıbrıs’a gökten yağdığını mı unuttun? Türk, Türk ol! Türk, Türk gibi Türk ol! Hem de hemen!
-“Ananı da al git!” Anadolu’da sarf edilmiş bir cümledir.
-Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir elçi vatan sınırları içinde öldürüldü!
-Türkiye’deki yabancı bir ülkenin elçiliğinde gazeteci cinayete kurban gitti ve buharlaştı!
Ertesi gün açıklama; “Fetö yaptı!” Bir yılda binlerce polis bu bahsi geçen fetö ile ilişkisi olduğu için kâh işten atıldı kâh hapse atıldı. Ve 12 ayda fetö ile bağlantısı bulunamayan kişi, Rus elçisini öldürüşünün ardından 24 saatte fetö ile ilişkilendirildi!
12 ayda yapılamayan soruşturma 24 saatte yapıldı.
Ülkemizi yöneten zihniyet öldürülen Rus elçisi olayını fetö’ye bağlayarak aslında şöyle demektedir:
“Eeeey Rusya! Senin elçini öldüren örgütün liderini ABD beslemektedir! Bahsi geçen örgütün lideri Amerika’da ikamet etmekte! Rusya! Adamsan Amerika’dan hesap sorarsın!”
Ülkeleri birbirine düşürmeyi marifet zanneden omurgasız, ahlâksız, kirli, sığ politika anlayışıdır bu.
-“Tüm ülke yanlış yönlendirildi, aldatıldık.” Rec.Tay.Erdoğan tarafından defalarca tekrar edilmiş bir söylem. Aldatılmak… Bu fiilin gerçekleşmesi için ortada bir ‘aldatan’ ve ‘aldatan’a kanmayı sağlayan, ‘aldatan’ tarafından verilen vaâdler ve “hediyeler” olmalı.
-“…anmak için törenler düzenleyeceklermiş…ölmüştür geçmiştir!” - 16 yaşında, öldüğünde 16 kilo ağırlığında bir çocuk için söylenmiş “laflar”. Bir çocuğun cenazesinin ardından söylenmiş: “Ölmüştür geçmiştir!”
-“kandırıldım”, “aldatıldım”… “ya bunlar ne saf insanlar” hepsini söyleyen aynı kişi.
-Yaşayanlar genelde ölenin ardından bir af sürecinden geçer. Vefat edilen insanların birçok suçunu, kabahatini göz önünde tutmamaya gayret eder faniler. Kim ne derse desin: Berlusconi bir insanlık ayıbı idi. Devlet makamında yer tutarken pornocularla açık ve seçik, ayan ve beyan bir biçimde alemler tertip eden bir kişiydi. Dünya'da onu saygıyla anan bir kişi bile yoktu. Bu cinsel zevk müptelası Türkiye'de nikah şahitliği yaptı. Türkiye'de. Nikah şahitliği! Daha ne denilir ki?
-Türkiye’nin sınır komşusu Suriye’de nüfusun %6’sı katledildi! Bir ülkenin nüfusunun %6’sının öldüğünü düşünebiliyor musun, Türk? Hem de yanı başımızda! Dünya ve insanlık tarihi Türk askerinin bu süreçte kılını kıpırdatmadığını, Suriye’yi kaderiyle baş başa bırakan bir yönetime sahip olduğunu unutmayacaktır. Unutulmayacak. Tek demokratik İslam ülkesinin; Suriye’ye külliyen bir askeri operasyon yapma basiretini gösteremediği unutulmayacak.
-Bunca muhabbetten sonra bir tarafsız anlatımda bulunmak gerekirse; “Ananı da al git!” bu cümle, sokakta , eğer Anadolu’da örneğin Karadeniz’de, Trakya ya da İç Ege’de hele ki bir de adamın anneside yanında iken söylenirse, o adam bunu söyleyeni vurur. Şaka yapmıyorum, vurur. Etraftakiler de büyük ihtimal karışmaz, ellemez, müdahale etmez.
Bunu söyleyen, küfür eden, bir süre sonra; “Ben annemin ayağını öptüm.” der… En güzel ağız bile bu cümleyi “ben” ile kurmadı. “onların ayaklarının altı”ndan bahsetti. Buna tevekkül diyen de olabilir, bu davranışların-cümlelerin, yerine-zamanına göre şekil ve halinin armonisine edeb diyen de olabilir.
-8 Haziran 2014… Bu tarihten 16-17 sene evvel Kıbrıs’ta Türk Bayrağı'nı indirmek için sancağa tırmanan kişiyi Türk Askeri boynundan vurup, onun amacına engel olmasını sağlamıştı.
8 Haziran 2014… Türk Bayrağı’nın sancağından sökülüp indirilmesi esnasında Türk Askeri havaya ateş açtı!
En önemli vasfımız. Türk olarak doğuştan gelen karakteristik özelliğimiz; asker olmak.
Bunu yitiriyoruz.
Bayrak indirildi.
Lahavlevelaguvveteillahabillahaazim. Akla mukayyet ol Allah. Aklımıza mukayyet ol Yarab.
Ve fakat “Bir tane gönderden bayrak indirilse ne olur ki? Kıtaları birbirine bağlayan tüneller yapılıyor bu ülkede” diyebilen zihniyeti anaya, babaya, ataya, doğacak (inşallah) çocuklara düşman olarak görmemek insancıl bir tutum olamaz.
Bunları zaten bildiğiniz için okumaktan sıkıldıysanız Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ilk olarak nasıl girdiğini okuyunuz. Hatırlayınız. Katakulli ile, dalavere ile, dolandırıcılık, kolpacılık ve yamukluk ile. Hatırlayınız. Siirt’te olanları unutmayınız. “Yedek milletvekilliği” kadrosu ile yapılan adiliği zaman örtemez.
Alem unutsa dahi Ahiret unutmaz.
2023 © bahadirgezer.blog Bahadir Gezer Tüm Hakları Mahfuzdur.