-Kıbrıs hakkında 20 yıllık hükümet hiçbir şey yapmamıştır. Problemleri görmezden gelirsek problem olmaktan çıkarlar biçiminde bir algı.

Türk’ün Kıbrıs’taki haklılığı ve mağduriyeti Dünya’ya anlatılamıyor. Çünkü donanımlı değil torpilli kadrolardan oluşuyor bürokratik yapı. Hariciye hükümetin torpillilere yer verdiği en önemli alanlardan biri. Eskiden olmazdı ancak artık TSK’da da torpilliler yer almaya başladı. A Milli Futbol Takımı kadrosu bile silme torpilli.

Donanımlı, kaliteli devlet kadromuz yok. Herif Türkiye’yi temsilen Arap ülkesine gönderiliyor dolgun bir maaşla. Fakat Arapça bilmiyor! Herif Kıbrıs’ı anlatacağım diyor ve ancak İngilizce bile bilmiyor.

Halbuki müttefiklerimiz Kıbrıs konusunda bilgilendirildiklerinde Türk’ün haklılığını görüyor. Türk, Kıbrıs’ın içme suyu ihtiyacını sağlarken GKRY ise KKTC’ye uluslararası ambargo uygulamasıyla meşgul oluyor.

20 yıl geçti. Kıbrıs, KKTC anlatılmadı.

Amazon’da, Barnes and Noble’da kapağında KKTC Bayrağı olan kitap satışa çıktı. Umursamadı millet. ABD’de üzerinde GKRY bayrağı olan bir kitap çıksaydı Yunanistan’da öyle bir satış yakalardı ki uluslararası kamuoyu bu kitabı alıp okumak isterdi.

Üzgünlükten ziyade kızıyorum.

Deniz yolu ile seyahatte Kıbrıs İstanbul’a Kıble yolunun yarısıdır diyebiliriz.



“3 kere seçime gireceğim. Kendime tanıdığım sınır bu. 3’ten sonra artık kenara çekilecek ve yenilere yer açacağım. Bu arada şunu da söyleyeyim: Allah.”

Sözünün eri değil herif.



Kıbrıs Davası’nda haklı biziz!

Eğer bunu Dünya’ya anlatamıyorsak bunun müsebbibi biziz.



Güney Kıbrıs Yönetimi’ne mensup bir futbol klübü olan Lakerda, Fenerbahçe ile karşılaştı. Babamı izlerken sinir bastı. Kıbrıs’taki durumu gündeme getirdi. Maç izlerken bile karşımızda olan bir gerçek. 50 yıldır kanayan bir yara.

Türkler ellinci yılı mı beklemektedir? KKTC’nin 50. yılında Yunanistan’ın üzerine mi yürünecektir?

Türk Ligi™’nde top koşturan kaç KKTC vatandaşı var?

Diyorum; müsebbibi biziz.

Konu ile ilgili her sahada hareket içinde olmalıyız. Spor, sanat, sanayi, eğitim, turizm, diplomasi, bürokrasi…

Kıbrıs’ın Türk için anlamına alternatif bir mevzu bulmak pekte mümkün değildir. Ve fakat Türkiye için daha pek çok sınır sorunsalı taşıyabilecek meseleler vardır. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki Türkmenler’in haklarının korunması ve soydaşlarımızın can güvenliğinin sağlanması. Kırım’daki Türk Osmanlı tarihi varlığını ve Kırımlılar’ın özgür iradelerini koruyarak yaşayabilmeleri için garantör olmak. Türk anakarası Anadolu’ya kulaç mesafesindeki adaların haklı aidiyet hukuku gözedilerek tekrar ele alınması. Bu arada biz bunları konuşurken, halen, şu anda Ermenistan askerleri Azeri güvenlik birimlerine taciz ateşi yapmaktadır.

Tüm bunlar yaşanırken uzak coğrafyada, Orta Asya’nın doğusunda Uygur Türkleri’ne uygulanmakta olan bir asimilasyon projesi var. Basit ifade ile “Türkler’in Çinlileştirilmesi”.

Mücadele edilmesi gereken coğrafya çok. Ve ancak bunlara el atmaya hiç kimsenin de pek niyeti yok.

 

-Sarsıcı gizli gündem: Şu anda Türk Devleti Türkiye Cumhuriyeti’ne gönülden bağlı bazı kimseler için heyecan duyulacak bir zaman. Çünkü; şu esnada bazı yerlerde Almanya’ya Türk asıllı başkan olasılığı tartışılmaktadır.

Bunu imkansız gibi görenleri de anlamak gerekiyor. Yine de konu gerçeklikten uzak bir durum değil. Türkiye ve Almanya stratejik ortaklığını farklı bir boyuta taşıyabileceği kesin olan bir durumda. Bununla beraber bu kişinin Müslüman olması Avrupa’nın göbeğinde ki en önemli iktidarlardan birinin İslam olması demek.

Bununla beraber tabii ki Almanya’daki ırkçı hareketlenmelerin de farkındayız.

Alman Şanşölyesi’nin TBMM Genel Kurulu’na hitaben Türkçe bir konuşma yapması. Milletleri dost yapan unsurlardır bunlar.

 

-İran’la savaş senaryosu: sanatçılar, ilim insanları, doktorlar, hukuk insanları, mühendisler gibi toplumun lokomotifi olan İranlılar Türkiye’ye göç eder. Buradan İran’daki rejimi hedef alırlar. İran Türkiye’ye “derhal bunları sınır dışı edin!” der. Türkiye; “derhal mi? ne ayaksın lan sen?” tavrı sergiler. İran ciddidir. Savaş buradan patlar. Böylelikle son alınan F16’ların, S400’lerin sebebi anlaşılır. Ayrıca TCG Anadolu İran Körfezi’nde İran’ı vurur mu?

 

- www.mesopotamia.land sitesinden yayını yapılan siyasi duruş ile ilgili bazı eleştiriler oluşuyor. Türkiye’nin bir Türkmeneli Cumhuriyeti hedefinin peşinden gitmesinin Türk’ün menfaatine olmayacağını savunanlar var.

Doğruya doğru dosdoğru: www.mesopotamia.land sitesinde dile getirilen bu konu aslında şudur: İhtiyacımız 6’dır. 8 isteriz. 5 alırız. Bu mantıkla konuya yaklaşmak gerek. Yani Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de oluşacak yeni bir olası tabloda Türkler hakkında menfi düşünen biri “En azından Türkmeneli Cumhuriyeti’ni yapamadılar!” diye mutlu olabilecektir.

TC Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de sınırını Hatay’ın güney çizgisi mertebesine çekince bazıları halen “Aslında hedefledikleri daha fazlaydı. Türkmeneli Cumhuriyeti kurmak istiyorlardı.” diyebilecektir.

 

-Bir Türk futbol klübü GKRY’ne mensup bir takım ile karşılaşacağı zaman göğsüne KKTC Bayrağı’nı alsa  fena mı olur? Güneyliler isyan edip tantana çıkarır mı? Bu şekilde maça çıkılamayacağını savunur vaziyette heyecan yaparlar mı?

Peki bir Türk futbol klübünün ismini Türk Kıbrıs olarak değiştirsek. Ve takım UEFA kupalarına kalsa. Uluslararası maçlara çıksa bu isimle?

Bunlar daha ziyade Ermenistan yöntemleri. Ararat diye spor klübü kurunca Ağrı Dağı’nı kendilerinin olmuş zanneden bir eğilim.

 

Peki ya KKTC Bayraklı bir jet? KKTC kendi silahlı kuvvetlerini oluşturma yoluna girdiğinde Türk Ordusu bünyesinde yeni bir küme açılacaktır. KKTC eğer uluslararası silah siparişi verecek konumda olursa, tanınması bir anda hızlanacaktır. Bununla beraber KKTC Türkiye’nin bağlı olduğu yükümlülüklere direkt olarak bağlı değildir. NATO üyesi değildir KKTC. Bu durumda Rusya’dan, Çin’den ve hatta Kuzey Kore’den bile silah satın alabilir. Bu ise kümenin etrafındaki Türk Ordusu’na güç katar.

KKTC İsveç’ten Gripen jetleri almak için 20 milyar € ödeyeceğini söylediğinde İsveç’in “Ama biz sizi tanımıyoruz.” demesi pek kolay olmayacaktır.

Bununla beraber kuyruğunda KKTC Bayrağı taşıyan bir F104’ün resmine bakmaktan gurur duyulacağı da ayrı bir gerçek.

 

-Ulusal birlikler barışın, huzurun tesisini sağlamakta insanlığın önünde duran en sağlam seçeneklerdir. Türk Birliği. Arap Birliği. Ulusal birlik oluşturmaya en müsait milletler Türkler ve Araplar’dır. İkimizde dev bir coğrafyaya yayılmışızdır. İkimizinde dili, dini, tarihi birlik oluşturacak olan ülkeler ile birdir. Tunuslu’da Arapça konuşmaktadır Ürdünlü’de. Azeri’de Türkçe konuşmaktadır Türkmen’de. İnancımız bir. Amacımız bir. Kültürümüz bir. Öyle ise birleşmek için neden vakit kaybediyoruz? Peki Türk Birliği ile Arap Birliği’nin bir araya gelerek oluşturacağı bir birliği tasavvur edebiliyor muyuz? Türk Birliği ve Arap Birliği demek Dünya’da inisiyatifin İslam olabilmesi demektir.

Şimdiye kadar olmamış olmasının sebebi olmasını istemeyenlerin çok oluşudur.

Türk Birliği’ni kuracak olanlar Türkler, Arap Birliği’ni kuracak olanlar Araplar’dır.

 

-Amerika bazen doğruyu yanlışın icrasında kullanılan bir araçmış gibi gösteriyor.

Türkiye’de yer yerinden oynuyor “Nehir yatağına apartman yapmışlar! Tabii göçer kardeşim!”, “Sel dükkanları su altında bıraktı!”, yahu Amerika’da Florida’da binlerce ev yıkılıyor be! Hani hükümet? Hangi devlet böyle bir yerleşimciliğe göz yumabilir? Ev yapmak doğru, güzel. Ancak bu şekilde değil. Bu yanlış.

-Bazen ve hatta çoğu zaman Amerika’yı taklit etmenin kötü olmayacağını düşünenlerdenim. Filistin ve Kudüs konusunda Amerika farklı bir yaklaşım yaptı ve İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıdı. Biz de aynısını yapalım. Filistin Türk Büyükelçiliği’ni Kudüs’te açalım. Bahçesinde Filistin Bayrağı ve Türk Bayrağı dalgalansın.

Gözünü budaktan sakınmayan yönetim anlayışına ihtiyaç vardır bunun için.

 

-Batı’nın İslamî bir yüzü var mı? Evet: Türkiye Avrupa’nın Müslüman yüzüdür.

İstanbul’a denizden yanaşırken şunu anlarsın; burası Batı’dır. Ağaçlarından belli, tepelerinden, suyun konumlanışı ve daha nicesi, burası Batı. Ve fakat o da ne? Kubbeler, minareler, kuleler ve mistik, oryantal bir hava? Müslüman burası! Batı Uygarlığı’nın beşiği olan İstanbul elhamdülillah Müslüman. Batı hakkında Batı’nın bile anlamadığı bu gerçek var.

Batı Uygarlığı İslam yoksunu değildir. Batı Medeniyeti’nin batı coğrafyası Katolik’tir, orta coğrafyasında Protestanlar vardır, doğu coğrafyası ise Ortodoks ve Müslüman’dır. Türkiye’nin AB üyeliğini İslam’ın Avrupa’ya resmi girişi gibi algılayanlar var. Bu hatalıdır. Çünkü İslam zaten Avrupa’nın en önemli kısmına hakimdir.

Anadolu Dünya’nın en merkezi toprağı. Batı Uygarlığı’nın doğum yeri Anadolu ve Mezopotamya’dır. Bu gerçeğe uyanamamış Batılılar kendi tarihlerini bilmiyorlar demektir.

-Ege Adalar Meselesi: Türkiye ile Batı arasında çatışma için bir tuzaktır.

Türkiye büyük ülkedir. Bölgesinde Avrupa’da, Ortadoğu’da bu kadar geniş sınırlar zor bulunur. Bu sınırların korunup muhafaza edilmiş olması mucizevi başarıdır. Ancak ya Ege Adaları? Yüzebildiğimiz adalar, anakaraya kulaç mesafesinde adalar Yunanistan sınırında görünüyor. Bu düşmancıl bir tutum.

Batı Türkiye Cumhuriyeti kurulurken bu Ege Adaları hakkında çok hassastı. Çünkü bu bölgede yer altı gaz ve petrolü olabileceği düşünülüyordu. Gel gör ki bunun da olmadığı anlaşıldı. O zaman Dünya’nın Türk’ün haklılığını görmemek için sebebi kaldı mı?

Yüzüyoruz yahu

 

Türkiye Türk’ün bu coğrafyadaki hakkının takipçisi olmalıdır. Balkanlar, Kafkaslar, Kırım, Mezopotamya, Doğu Akdeniz… Hakkımız var buralarda. Kültür izimiz var buralarda.

 

14 Ekim 2022  Cuma    23:55      İstanbul    Bahadır Gezer

2022 © www.zehirzemberek.com Bahadir Gezer Tüm Hakları Saklıdır.

zehirzemberek.com

zehirzemberek.com

Siyaset 2

iyi parti mehmet gezer kütahya