-Suyun sudan farkı var mıdır? Su dediğin daima H₂O sonuçta. Ve ancak Domaniç’teki kaynak suyu ile Ayazma Suyu’nun tadında bir farklılık olduğu hissedilebilir. Kimya aynı kimya ve ancak tat farklı. Buna ne denir?

Bu konunun bizi ilgilendiren kısmı ise şu: Suyun sudan farklılığı olabiliyorsa daha hızlı donan suyu nasıl yapabiliriz? Donmaya daha yatkın su yani.

Bunu yapabilmek için farklı bazı unsurların bir araya gelmesi gerekebilir. Örneğin sudaki tuz oranını fazlasıyla azaltan deniz süngerleri vardır. Bu süngerleri Kuzey Kutbu’na taşırsak sudaki tuz oranı azalacak ve buzlanma kolaylaşacaktır.

 

-Uzay sadece coğrafyası keşif bekleyen bir mecra değildir. Uzay ile ilgili keşfedilmeyi bekleyen sayısız icat var. Örneğin uzayda yerçekimi etkisini nasıl sağlayabileceğiz?

Kimileri bu sorunun cevabının uzay aracının dairesel bir biçimde sürekli dönmesi suretiyle ivme oluşturup bunun kuvvetinden faydalanmak olduğunu söylüyor. Sürekli dönmekte olan geminin içindeki insanlar ise bu dönüşü hissetmekten ziyade ivmenin kazandırdığı çekim kuvvetini hissediyor ve normal bir biçimde yürüyebiliyorlar. Ya da her maddeyi kendine çeken bir füzyon yapabiliriz.

 

-Evren sürekli hareket halinde olduğuna göre onu dolaşmanın en kolay yolu tamamen durabilmektir.

 

-Bazı şeyler bazı insanlara olanaksız geliyor diye rafa kaldırılabiliyor. Koku saklama cihazı denildiğinde ilk tepki direkt “Hadi lan!” şeklinde oluyor.

Sevdiğiniz bir kişinin gece yattığı yataktaki yastığını kokladığınızda o sevdiğiniz kişinin kokusunu alabilirsiniz. Evet; yastık koku saklar. Belli bir noktaya kadar tabii ki. Kokunun saklanabilir olduğunu bilmek bizi böyle bir cihazı yapmak için daha da motive edebilecektir.

Bu cihaz gezegenleri koklamamızı sağlayabilir. Atmosferik yapısı sebebiyle kostümsüz dolaşamadığımız bir gezegen ortamında koku saklayıcı cihazı kullanırız. Sonra cihazdan bu kokuyu koklarız. Kezzap gibi geniz yakan kokular karşımıza çıkacaktır. Muazzam güzellikte kokular karşımıza çıkacaktır.

 

-Mümkün olan en az araziye en fazla insanı barındıracak yapılar olarak öncelikle gökdelenler düşünülmektedir. Km² başına düşen insan sayısını herhangi bir sorun yaşamadan yüksek tutabilmenin yolu yerden yukarı doğru binalar yapmak. Basit gerçekleri hatırlamak her zaman sıkıcı olmayabilir.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken ve Dünya’nın pek çok modern şehrinde gökdelenler yükselirken yeni bir trend kendine yer edinmek için hazırda bekliyor: yer altı yerleşimciliği. Yerin 50 kat altına yapılar yapmak. En önemli özelliği çok ucuz ve çok güvenli olması.

Bununla beraber yerin en derinine inen insanı biliyor muyuz? Everest Zirvesi’ne ilk çıkan Türk’ün Ali Nasuh Mahruki olduğunu bazılarımız biliyor. Peki yerin en derinine inmiş Türk’ü biliyor muyuz?

Dünya’nın en derinine inmek ne demek ki? Yani zeminde bir delik açıyoruz ve 10 km boyunca derine iniyoruz. Bu teknolojiyi geliştiriyoruz ve magmadan enerji üretmenin yolunu kolluyoruz. Yüksek ısıyı enerjiye döndürebilen 5m²’lik oda büyüklüğünde jeneratörleri yerin 30 km altına yerleştiriyoruz. Burada yüksek miktarda ısı var. Isı santral ünitelerimiz burada enerji üretmeye ve ürettikleri enerjiyi kablo ile zemine göndermeye başlıyorlar. Bu enerjinin üretiminde atık bulunmuyor.

Bir yerin en derinine inmek fikri akla neler neler getirebiliyor.

 

-Genellikle geç saatlerde yatmanın sağlıksız bir durum olduğu öğretisi vardır. Gerçekten de en sağlıklı uyku biçimi gece uykusudur. Ve fakat bir insan hakkında tespit yapacakken ve “Geceleri uyumuyor. Bir rahatsızlığı var.” demeden evvel o kişinin neden ayakta durduğuna bakılmalıdır. Bahsi geçen kişi meslek gereği gece ayakta kalıyor olabilir.

Bunu anlamayan bazı zihinlere göre akşam 9’da yatıp sabah 7’de kalkmak en sağlıklısıdır. Aslında bütün bu zırvalıkların dışında önemli olan kişinin ne kadar uyuduğudur.

Bununla beraber uyku tercihleri ile ilgili bir makale dikkat çekiyor. 2017 yılı Eylül ayı Popular Science Türkiye Dergisi’nin 78. sayfasında şunlar yazılı: “Dilin, dinin ve felsefenin evrimi hep gece geç saatlerde yapılan sohbetlerle olmuştur ve yapılan araştırmalar gösteriyor ki gece yarısı kafa çalıştırmak gerçekten de farklı. O yüzden, yazmayı düşündüğünüz öyküleri karanlık ve huzursuz gecelere bırakın.”

Ebeveynlerin pek hoşuna gitmeyecek bir söylem. Ayrıca derginin bir bilim dergisi olduğunu unutmamak gerekiyor. Yani bilginin doğru olma olasılığı oldukça yüksek.

“Gece uyumamak bir kişilik bozukluğudur.”

“Gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir.”

“Gece gece ıslık çalınmaz.”

    

-Buzların erimesi sebebiyle deniz suyu seviyesinin yükseldiğini biliyoruz. Peki kıtaların batıyor olması ihtimali var mıdır? Dünya, çekirdeğini daha fazla sıkıştırabilmek için içine mi çekiyor? Çamaşır makinesi mantığı ile ilmi yaklaşım bu kadar oluyor.

Ancak yine de kıtaların batıyor olması ihtimali pekte yabana atılacak bir olasılık değildir.

 

-Pardon, size yaşayan Türk Bilim İnsanı deyince kimi düşündüğünüzü sorabilir miyim?

“Aziz Sancar.”

Teşekkür ederim.

 

Bugün 15 Ekim 2022  Cumartesi    23:18     İstanbul    Bahadır Gezer

zehirzemberek.com

İlim 2

zehirzemberek.com

2022 © www.zehirzemberek.com Bahadir Gezer Tüm Hakları Saklıdır.